FIRAT'IN YASIŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Yaşanmış gerçek bir olayın dinleyicisi olarak kaleme aldım.
Fırat’ın gerdanına Hâk ne güzel inci bağlamış Burası öyle bir şehir ki gelen ağlar, giden ağlarmış. Kendi güzel, dili güzel ne müstesna bir şehir Akıp gider içinden, Cennet ile müjdelenen Fırat gibi bir nehir. Fırat dedikleri gibi zalim değil, ser alır sır vermez Cahil insan ne kadar âlim olursa olsun, cehaleti yenemez. Geçti fani ömrümden beş yılım bu şehri yarda; Kaldı nice hatıralarım Öyle bir hikâye ki bu, ne zaman dinlesem ağlarım. Bu beldeyi şahanede nice muhterem zat yatar Ol Hak dostları ki bu şehri yara ayrı güzellik katar. Kimi sur kapısında, kimi kalenin burcunda Kimisi kalkıp sahurluk dağıtmakta ramazan orucunda İbretle doludur, sırrı hikmettir yaşadıkları Geceleri duyulurmuş; Sessiz, sessiz ağladıkları. Akan gözyaşı cahilliğe olsa gerek geceleri Bu öyle bir cahillik ki ağlatır semaya uzanan minareleri. Kubbe tanık, gece tanık; yıldızlar yalvarmakta Cennetle müjdelenen nehir hicap ile akmakta. Hicabın dehlizi değil yırtılan, anaların yüreğidir Başlayalım hikâyeye dostlar zaman geldi yeridir. Ehl-i dünya bir adam, çıkar şöyle semt pazarına Gezerken, nagehan üç genç ilişir nazarına Gençler ki tam aradığı gibi ehl-i dünyanın Ziyadesini arar, altını üstüne getirir pazarın Bulamaz razı olur bu kadarı ile yetinmeye Bir yolunu bulur konuşmak için gençlerle Nihayet verir gezinmeye Lakin gençler tedirgin, ehl-i dünya sabırsız Kovsan gitmez cinsinden hatta biraz da arsız Gençlerden Ahmet, bir adım atılarak öne — Sen kimsin be adam? — Ben mi? — Evet, sen. Ne geçiyorsun önüme? — Ben Şeyhim, Karşıyaka’da yeni bir dergâh açıyorum, — Dernek mi? — Dergâh dedim, dernek değil oraya mürit arıyorum. — Sübhanallah dedi. Hüseyin. — Semt pazarında mürit aranır mı? — Bu yılın modası bu, bu fırsat kaçırılır mı? — Git işine kardeşim seni kafayı yemişsin, dedi Osman. Dedik ya! Adam arsız. Çevresinde pervane olmakta gençlerin ha bire durmadan Ne vaatler etmedi ki kandırmak için gençleri Emeline ulaştı sonunda; Evinde topladı ailesinden bihaber masum yavruları geceleri. Haftalar, aylar derken çamaşır gibi yıkandı körpe beyinler Modacı mürşit efendi’den başka anayı, babayı kim dinler. Her şeyin bir bitimi, her modanın bir sonu olmalı Öyle ya artık genç müritler imtihan fikriyle dolmalı. Kimi düğümünü çözmekte Dünya’nın Kimi omzunda kaldırmakta Kimi geceleri gökten yıldız toplamakta Himmet isterler ehli moda bezirgân kılıklı mürşitten Ecel atı kapıda kişnemekte, lakin yoktur onu işiten -- Sizi öyle yetiştirdim ki Fırat’ın üzerinde yürüyeceksiniz Hatta geçmek için bak nasıl birbirinizin önüne geçeceksiniz Ehli moda mürşit çıkarmak için pazara sergisini — Yapamam. — Geçemem. — Batarım Dediyse de gençler, dinlemez kendinden gerisini Döner; Kırk yıllık yolu bir ayda alan müritlerine Bakar: Belki de son bakıştır bu güzelim suretlerine — Haydi, vakit geldi. Kalkın gidelim Fırat kenarına Görürsünüz ne müthiş bomba patlayacak yarına. — Siz Fırat’ ın üzerinden yürüyerek karşıya geçerken; Ben sizi seyredeceğim. Gençler sabırsız: — Himmet Şeyhim. — Acele edelim. — Ağır olun aceleniz ne vakit daha erken. Sahte mürşit, cahil müritler, gelir kol kola Fırat’ın kenarına Şavkı vurmakta iken hilalin; Girerler bir anlık gaflet ile müritler Fırat’ın karanlık sularına. Önde Hüseyin, sonra Ahmet, Osman sonuncusu Ne himmeti, ne mürşidi, ne müridi; Onlar ki, gece, şeytanın atının terkisinde ölüm yolcusu. Kucaklamakta ölüm, sular dolmakta taze bedenlere Ağlar şehri yar, ağlar buraya gelen, ağlar buradan giden Zikir bilmez, cahil insanın fikriyle, ölüme giden gençlere. Ş.Urfa-Birecik, 1996 |