KİRAZ AĞACI (27)Şiirin hikayesini görmek için tıklayın „KÜRT OLMAK, ALEVİ OLMAK, ERMENİ OLMAK…
Rana Cabbar, ülkemizin tanınmış bir sinema ve tiyatro oyuncusuydu. Arkadaşımdı. Son iki yıldır üzerinde çalıştığımız ortak bir projemiz vardı. Kaldığı öğretmenevinin kirası iki katına yükselmişti. Geçim sıkıntısına çözümler arıyorduk ki 15 gün önce onu kaybettik. Ağırlaşan hayat şartlarının onun yaşamını kısalttığını düşünüyorum. Rana Cabbar’ın ölüm haberini aldığımda, kendimi sorumlu hissederek, nasıl bir uğurlama yapmamız gerektiğini düşünüyordum. Kısa bir soruşturma sonrasında Rana’nın Katolik Ermeni olduğunu ve kilisenin cenaze törenini hazırladığını öğrenince şaşırdım. Onca uzun yıllara dayalı arkadaşlığımıza rağmen onun Ermeni olduğunu bilmiyordum. Ortak arkadaşımız aktör Halil Ergün de benzer şekilde, “Şaşırdım, üzüldüm, acaba kimliğinin görülmesini mi istememişti? Ben mi farkında değildim? O yüzden iki kat üzüldüm” dedi. Rana’nın sessizliği bu ülkede azınlık olmanın ne anlama geldiğini kavramamıza yardımcı olabilir. Sadece sayısal olarak azınlıkta olan Ermeniler değil bu ülke nüfusunun azınlık denilemeyecek genişlikte bir dilimini oluşturan Aleviler ve Kürtler de bir zamanlar görünmezdi. Alevi Aleviliğini, Kürt Kürtlüğünü göstermek istemezdi. Zaten göstermeye kalksa başına işler gelebilirdi. Gerçi şu an da bütün bunlar tamamen değişmiş değil ama bir miktar değişim var. Bizim kuşak Kürt kelimesinin kullanılmasının yasak olduğu bir dönemi gördü. Eski Ceza Kanunu’nda 159. madde vardı. Hemen onu işletirlerdi. 1 ile 6 yıl arasında cezası vardı Kürt kelimesinin. (Gazete yazarı sayın Oral Çalışar’ın 2 Mayıs 2023 tarihli „KÜRT OLMAK, ALEVİ OLMAK,ERMENİ OLMAK…“ adlı köşe yazısının başından aynen alınmıştır. Yazının tamamını okumanızı öneririm)
Bugün 14.Mayıs Pazar,
hem “Anneler” günü, hemde “Babalar”. Sakın; “Böyle birşey olamaz!” Demeyin, Adalet ve özgürlüğe kavuşacağından torunlar. Türkiye için bu gün çok önemli bir seçim; Nedenmi yazdım bunları sana Kiraz Ağacı’m? Bak anlatayım; 20 Nisan’da Rana Cabbar adlı bir dostu kaybettim. Onun ölüm haberini aldığımda, şaşırdım-kaldım, asıl soyadının „Solakyan“ olduğuna ve bilgisizliğimden utandım. Burada sana bu arkadaşımı anlatmaya başlamadan önce, bir kere daha Mıgırdıç Ara Derderyan’ı anacağım. Kiraz Ağacı’m; 2011 Tarihinde Alman 3 Sat televizyon kanalında Dost Ara Güler’in Objektifiyle Eski İstanbul’u bir kere daha tatdım Kiraz Ağacı’m. „Var olmak“ fiilinin "Geçmiş Zamanın Hikayesi" kipinde bu kaşerlenmiş kocakarının kare-kare sokaklarını dolaştım.(*) „Mekanı yakalamak açısından, Şimdi birde ikinci Ermeni kardeşime geçmeden önce onları bağrına basan İstanbul’uma bir şiirim var daha;(**) "Hiç 20. nisandaki ölümünün ardından sana mutlaka anında ikinci ermeni dostum Rana Solakyan‘dan bahsetmek isterdim. Ama önümüz önemli bir seçim! NİSAN YAĞMURU şiirleriyle Mayıs’a kadar geldik, Mayıs ayında da birine yüklendikçe-yüklendik. Bugün seçimin son günü ve propaganda yasağı olduğundan, sana bugün burada Rana Solakyan dostumu anlatacağım, Kiraz Ağacı‘m. 1976 yılında Eskişehir Halk(=yada Belediye) Tiyatrosu‘nda, yabancı bir oyunu Rana Cabbar sahneye koyuyordu; Haftada 2-3 kere gelir, provaları yönetir ve öğleden sonra dönerdi Ankara’ya. Yaptığım rolü hiç beğenmemişti, benim israrlarıma; „Benden Paso!“ demişti. Bense Eskişehir Atatürk Lisesi’nde son sınıf öğrencisi ve bu tiyatroda amatör bir sahne gönüllüsü. Tabki yerime başkasını aldılar ve benide diğer bir role kaydırdılar, İşte ben onu ilk defa orada tanımıştım Kiraz Ağacı’m. Bir yıl sonra Siyasal Bilgiler Fakültesi‘de öğreci idim. Ankara Sanat Tiyatrosu’nda onun tüm oyunlarını böylece seyrettim; „Biz Siyasal Bilgiler Fakültesi’de(**)
|