Kayıp Uygarlığa Yakınmalar
Solmuş, kırık bir igigi kanadı gibi...
Periler arasında, hatırası anılan. Nedendir unutamam, sesindeki, yaldızlı göğü Ardın sıra oysa, kaç bin sene geçti? Kaç tâkât yitirdim yokluğuna... Eflatunu renkten saydılar, vardın! Tüm maviliği sildiler gözlerimden, göremeden! Bir nazar-ı ilahi, baktı baktı durdu... Hayrına, gören olmadı, yoktun! Safranlar karardı sonra, İkimiz arasında, kara bir çalı yandı. Ne bir ses işittim ne de duyurabildim! Ben, evet, had bilmez yorgun karga. Daha ne kadar anacağım hatıranı, Ne kadar alışacağım yokluğuna?.. Tüm renkler aynı hızda kirlendi! Sefid ü siyah’ı bile daha bilemeden Özlem nedir onu hatmettim Kimin gel demesiydi ki bu Ardından yıkılan piramitleri terk ettin! Hangi Musa, hangi dinin vecizesiydi? Gittin! Hain bir ifritin vesvesesiyle, Kılıksız bir düşkün beddua etti. ve sen, tüm mitleri, hep başkalarına anlattın. Kırılsın öyleyse tüm tabletler! Yıkılsın kurulmuş tüm o şehirler, Nasibimize ne düştüyse alalım Yalancı bir peygamber gibi, kahr-u ilahiden. Boşver, nazar-ı şahanen uzak olsun benden. Hakkındır. Yalnız kendimedir tasallutum, yalnız, vah bu arsız kendimden... |