ÖLÜM VE AYRILIK
ÖLÜM VE AYRILIK
Her ölüm erken olduğu kadar, erkendir her ayrılık. Bilirsin ölüm tek gerçek! Ve kaçış yoktur ölümden! Ama ayrılıklarda, bilemezsin çaresizliğin ne olduğunu! Aslında bilirsin de, toz konduramazsın kendine! Kuyruğun dik olsa bile, yanar için, acır yüreğin ayrılığın ardından! Yeri dolmaz, doldurulamaz dersin. İçin için kanamaya başlarsın! Taze yaralar hissedilmez bilirsin! Kan kaybettikçe, yavaş yavaş önce üşürsün! Sonra bedeninde durdurulamaz bir sarsıntı, bir titreme başlar! Sarılmak istersin sevdiğine. Artık kimseler yoktur etrafında. Elayak çekip gitmiş, Herkes kendi keyfinde! Akıp da giden zamana yalvarırsın. Dur gitme. Alma onu ömrümden. diye çığlıklar atmak istersin! Yazık! Kanamayı durduracak bir ilacı olmaz aşifte zamanın! Özlem tuz niyetine sızlatır yaralarını! Ne ölümü, ne ayrılığı, tatmayan, yaşamayan bilmez, anlamaz, anlatamazsın içindeki o derin acıyı! Neden, niçin ne zaman ayrıldığınızın hiçbir önemi de yoktur! Ayrılıkla birlikte; çocukluğun biter, büyüdüm dersin, gençliğin gider, umudun, heyecanın, mutluluğun, anıların gider! Bayramın gider, kollarını açıp da saracağın, öpüp de koklayacağın, elini kavrayacağın gider! Canından can gider! Soluksuz kalırsın! Adeta susar, sessizleşir dünya. Sen susarsın. Her şey yarım kalır. Hiç bir söz teselli etmez! Sözcukler boğazında dizilir, yığılır da kalırsın! Lakin elden bir şey gelmez. Allah’tan gelen baş göz üstüne dediğin anda, artık ayrılığı kabullendin! Çünkü yaşama arzun bile tükenmiştir! Ve ölmek istersin! Ölmeye ölürsün. Ki, sen zaten yaşayan bir ölüsün! Bir ölünün, Ölümü arzu etmesi ne garip! Artık hissetmiyorsun! Fatiha okuyanın bile yok! Sen, sadece kendine sabır diliyorsun. Anla beni sabır! Efkan ÖTGÜN |