Hazırlan felaketi gömecek ellerim...
Yıl bilmem kaç, ben hala ellerimi gömüyorum
uzuvsuz bir dünyanın toprağını eşiyorum gülümsüyor hayvansı yanım, sanırım en masumu bu diş çıkarmış bir geceyi doğuruyorum yeni doğuşlar kurutup asıyorum ana rahmine dünyanın fütursuz ıslıklar boşalıyor bulutların göğsünden acıkana su ağlayana emzik oluyor dar bir cehennemden lavlar taşıyor, açılıyor cennet kapıları boş çerçeveleri soğutmak için yıl bilmem kaç, ben hala gül dikiyorum taş çatlaklarına, çatlaklardan sızıyor yıllar savruk cümleler çarpıyor taş duvarlara bir sözün ağırlığında yıkılıyor odalar bomboş, kör pencereler, saksıda gece soluyor aynı zamanda yıl bilmem kaç, yağmalanmış içimdeki şehir, el gibiyim kendime uzun bacaklı bir yol barikatı, nöbetçi yıldızlar kuyruk sokumunda asi savaş hendekleri, annemin sesi, güruh bir ateş, içli bir ağlama nasılda kamburunu sırtlar ahlaz bulutlar derin, daha da derine inen yangınlar düşer göz bebeklerime ucu yanık ten kokusu sarar varoş kentin sokaklarını işgalin her türlüsü mubah, divit ucundaki mürekkebin diline yıl bilmem kaç aslından soyutlanmış bir kaldırım bağı emziriyor eskiyen izlerin tozlarını üzerine titriyor sokak yabancısı bir ses sahipleniyor terk edilmiş anıları kucak dolusu bağrına basıyor tüm geçmiş izleri yıl bilmem kaç, ben hala yağmur avuçluyorum taşıyorum kör bir kentin soğuk kalbine düğümlenen saçlarını okşuyorum koynumda koynumda ince bir sızı kendine sarılmış bir cenin düşük sancısı her kasılmanın doğum telaşı ılımış ıssızlığın ıslaklığı dökülüyor zemine boş bir koridor artığında akıyor, düş kapanı zaman... |