8
Yorum
27
Beğeni
0,0
Puan
933
Okunma
Eğer Allah
insanları zulümleri sebebiyle
hemen cezalandırsaydı,
yerin üzerinde kıpırdayan hiçbir canlı varlık bırakmaz
hepsini yok ederdi;
fakat onları belli bir süreye kadar ertelemektedir.
Süreleri dolduğu zaman artık onu
ne bir an geciktirebilirler,
ne de bir an öne alabilirler. (1)
İşte bunlar
Allah’ın lânetlediği kimselerdir.
Allah kime lânet ederse,
artık onun için
hiçbir yardımcı bulamazsın. (2)
Allah o şeytana lânet etmişti.
O da bunun üzerine şöyle demişti:
“Yemin olsun ki
senin kullarından bana uyup
neticede bana ait olacak
bir pay edineceğim.” (3)
Rasûlüm!
Kullarıma şunu haber ver:
Elbette ben,
evet ben
çok bağışlayıcıyım
ve çok merhamet edenim. (4)
Şüphesiz Allah,
kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz.
Ama dilediği kimselerin
bunun dışındaki günahlarını bağışlar.
Artık kim
Allah’a şirk koşarsa,
doğru yoldan çok uzak
bir sapıklığa düşmüş olur. (5)
O iyilik yapanlar ki,
ufak tefek kusurlar dışında
büyük günahlardan
ve yine büyük günah olan
çirkin ve hayâsız işlerden sakınırlar.
Şüphesiz
Rabbinin bağışlaması çok geniştir.
Sizi topraktan yarattığı zamanki hâlinizi de,
annelerinizin karınlarında
cenin olarak bulunuşunuzu da
en iyi bilen O’dur.
Şu halde
nefislerinizi temize çıkarmayın,
kendinizi hatasız görmeyin.
Çünkü O,
kimin Rabbine derin bir saygı duyup
günahlardan titizlikle kaçındığını da
çok iyi bilir. (6)
Onları savaşta
siz kendi kuvvetinizle öldürmediniz;
onları Allah öldürdü.
Rasûlüm!
Düşmana bir avuç toprak attığın zaman da
sen atmadın; Allah attı.
Allah,
mü’minleri böylece
neticesi güzel bitecek
bir imtihana tâbi tuttu.
Şüphesiz ki Allah,
hakkiyle işiten, kemâliyle bilendir. (7)
Hatırlayın ki,
bir zamanlar siz yeryüzünde
zayıf ve hor görülen azınlık bir gruptunuz;
insanların sizi
her an yakalayıvermesinden korkuyordunuz da
Allah size
sığınacağınız bir yurt nasip etti,
sizi bizzat yardımıyla destekleyip güçlendirdi
ve sizi temiz ve hoş rızıklarla rızıklandırdı.
Umulur ki şükredersiniz. (8)
Doğrusu biz,
senden önceki toplumlara da
kendi içlerinden peygamberler gönderdik.
Onlar da ümmetlerine apaçık deliller getirdiler.
Fakat neticede bunlara inanmayıp
günah ve isyâna dalan suçluların cezasını verdik.
Çünkü mü’minlere yardım etmek,
her zaman yerine getirmeyi üzerimize aldığımız
kesin bir sözdür.(9)
Hâsılı O size,
kendisinden istediğiniz her şeyi verdi.
Öyle ki,
eğer Allah’ın nimetlerini
tek tek saymaya kalksanız,
imkânı yok,
onları toplu halde bile sayamazsınız.
Gerçekten insan çok zâlimdir,
çok nankördür. (10)
Allah’ın verdiği nimetleri
tek tek saymak isteseniz,
imkânı yok,
onları toplu halde bile sayamazsınız.
Fakat Allah, çok bağışlayıcıdır,
engin merhamet sahibidir. (11)
Rabbin gerçekten çok bağışlayıcıdır,
engin merhamet sahibidir.
Eğer kazandıkları günahlar yüzünden
insanları hemen cezalandıracak olsaydı,
hiç beklemez
onlara azabı derhal gönderiverirdi.
Fakat onlar için
azabın geleceği belirli bir vakit vardır ki
o vakit geldiğinde,
ondan kaçıp sığınacak
hiçbir yer bulamazlar. (12)
Arşı taşıyan
ve onun etrafında bulunan melekler,
Rablerini överek tesbih eder,
O’na inanır
ve mü’minlerin bağışlanmaları için
şöyle dua ederler:
“Rabbimiz!
Senin ilmin ve rahmetin her şeyi kuşatmıştır.
O halde tevbe edip sana yönelen
ve senin yoluna uyanları bağışla
ve onları kızgın alevli cehennem azabından koru!”(13)
“Bize dünyada da âhirette de
iyi ve güzel olanı takdir buyur.
Şüphesiz biz sana yöneldik,
senin yolunu tuttuk.
” Allah şöyle buyurdu:
“Azabım var,
onu kimi dilersem
onun başına dolarım.
Rahmetim ise her şeyi kuşatmıştır.
Fakat rahmetimi
özellikle bana karşı gelmekten sakınanlara,
zekâtı verenlere
ve âyetlerimize iman edenlere
nasip edeceğim.” (14)
“Evlatlarım!
Haydi gidin!
Yûsuf ve kardeşini arayıp bulmaya çalışın.
Sakın
Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin.
Çünkü kâfirlerden başkası
Allah’ın rahmetinden ümit kesmez” dedi. (16)
De ki:
“Ey günah işleyerek
kendilerine yazık eden kullarım!
Allah’ın rahmetinden ümîdinizi kesmeyin!
Çünkü Allah,
bütün günahları bağışlar.
Şüphesiz O,
çok bağışlayıcıdır,
engin merhamet sahibidir.” (17)
Ey iman edenler!
Sizden kim dîninden dönerse,
Allah onların yerine yakında
öyle bir nesil getirecek ki
Allah onları sever,
onlar da Allah’ı severler.
Mü’minlere karşı alçak gönüllü,
kâfirlere karşı güçlü ve onurludurlar.
Allah yolunda cihâd ederler
ve kendilerine dil uzatan hiçbir kimsenin
kınamasından korkmazlar.
İşte bu Allah’ın öyle bir lutfudur ki,
onu dilediğine verir.
Allah,
lutfu ve rahmeti pek geniş olan,
her şeyi hakkiyle bilendir. (18)
Sizin dostunuz ancak Allah,
O’nun Peygamberi,
bir de Allah’a tam boyun eğerek
namazı dosdoğru kılan
ve zekâtı veren mü’minlerdir. (19)
Senden önce
gönderdiğimiz peygamberlerimize de
uyguladığımız kanun budur.
Bizim kanunumuzda
hiçbir değişiklik bulamazsın. (20)
Allah’ın kendisine helâl kıldığı bir işi yapmasında
Peygamber’e bir vebâl ve engel yoktur.
Önceden gelip geçen peygamberler hakkında da
Allah’ın takdir ve icraatı
böyle câri olmuştur.
Allah ne emrederse,
o tam yerinde
ve kesinlikle uygulanması gereken
bir takdirdir. (21)
O peygamberler ki,
Allah’ın gönderdiği vahiyleri
eksiksiz olarak tebliğ eder,
yalnızca Allah’tan korkar
ve Allah’tan başka hiç kimseden korkmazlar.
Hesap görücü olarak Allah yeter.(22)
Çünkü onlar yeryüzünde
büyüklük taslıyor
ve kötülük planları tasarlıyorlardı.
Oysa kötülük planları,
ancak onu kuranların ayağına dolanır.
Yoksa onlar,
kendilerinden önceki inkârcı toplumların
helâkine sebep olan ilâhî kanunların
kendi üzerlerinde de uygulanmasını mı bekliyorlar?
Sen Allah’ın kanununda
hiçbir değişiklik bulamazsın.
Yine sen Allah’ın kanununda
kesinlikle hiçbir sapma göremezsin!(23)
Allah’ın öteden beri uygulanan kanunu böyledir.
Allah’ın kanununda
asla bir değişiklik bulamazsın! (24)
“Allah’ın va‘di gerçektir
ve kıyâmetin kopacağında
hiçbir şüphe yoktur” dendiği zaman
siz:
“Kıyâmet bizim için hiçbir mâna ifade etmiyor.
Onu ancak bir tahminden ibaret sanıyoruz.
Onun hakkında kesin bir inanç
ve bilgiye de sahip değiliz” diye
karşılık vermiştiniz. (26)
Rasûlüm!
O halde sabret!
Çünkü Allah’ın va‘di mutlaka gerçekleşecektir.
Günahların için bağışlanma dile
ve akşam sabah
Rabbini överek tesbih et! (25)
1) Nahl / 61. Ayet 2) Nisâ / 52. Ayet 3) Nisâ / 118. Ayet
4) Hicr / 49. Ayet 5) Nisâ / 116. Ayet 6) Necm / 32. Ayet
7) Enfâl / 17. Ayet 8) Enfâl / 26. Ayet 9) Rûm / 47. Ayet
10) İbrahim / 34. Ayet 11) Nahl / 18. Ayet 12) Kehf / 58. Ayet
13) Mü’min / 7. Ayet 14) A’râf / 156. Ayet 15) Mü’min / 7. Ayet
16) Yusuf / 87. Ayet 17) Zümer / 53. Ayet 18) Mâide / 54. Ayet
19) Mâide / 55. Ayet 20) İsrâ / 77. Ayet 21) Ahzâb / 38. Ayet
22) Ahzâb / 39. Ayet 23) Fâtır / 43. Ayet 24) Fetih / 23. Ayet
25) Mü’min / 55. Ayet 26) Câsiye / 32. Ayet