nesirlişiir
(I)
Kasisli yoldan yürüyen düş keşişi ileride kesişen yolları görmek için az yüksekçe yer aradı. Rüzgâr oldukça kavisli esiyordu. Yağmur, bulut pagodalarından vaaz almış gibi ikindi vaktini bekliyordu. Keşiş keşmekeş kurumuş dudaklarına ezâ ile ezilmiş asmanın gözyaşlarını götürdü. Ân kekre bir titreme ile saatin sol zembereğine daha sıkı oturdu. İkindiye pek varmadan yağmur bir rahmetin duâsını yerine getirdi. Gömütler sulandı ve mermerleri yıkandı. Eylül kendisini hâlâ hissettiriyordu. Ekim güz sancısı. Düş keşişi; kesişen yolların başında. Kaîslenen damlalar bir kuğunun kanadında, ıtırında... Doluca bir türkü söyledi rüzgâr; gök yeniden ağladı. Bir adam bir kadının ellerinden tuttu. Kadın incecik jilesi ve omuzlarına düşen mor küpesi ile zerafet güzeli. Düş keşişi uzaktan fısıldadı; üç elif duâsını. Gökten düşen üç elma gibi. Hangi cennetten kovulmuş ki aşk! (II) "-Laf-ı güzaf değil." dedi; "-lafı günah" doğrusu dedi adam. Kadının oturduğu sandalyenin bir ayağı hafifçe bir boşlukta kaldığı icin ister istemez sallanıyordu. Üzerinde şık bir elbise vardı. Bluz omuzlarından aşağı doğru bir gül gibi dökülüyordu. Masada türk kahvesi; fincan ağzınca yer yer köpüklenmiş yer yer kurumuş kahvenin rengi fincana işlemiş. Dinlerken Ayhan Işık Sokağı’ndan dünyaya yayılan taze çekilmiş kahve kokusunu içine çekmeden giden yoktu yürüyen insanlardan. Kadın tam konuşmak isterken öğürtülü bir çan sesi duyuldu uzaktan. Kimi eli kalbinde "-amen" dedi." -Tanrının sofrasındayız" dedi kadın ve sözüne devam etti:"- Kim ki aşktan kanarsa ve yanarsa o bir inanılmışlıktandır. Âdemoğlu aşka inanıyor. İnanç denilen şey beşerî heybede bir azıktır. Umut denilen elbette aşktan bağımsız kendi başınadır." Kadın konuşurken zaman bir ummalı demirci gibi tok seslerle dövüyordu saatleri. En çok kol saatlerinin canı acıyordu. Deniz yuttuğu kum saatlerinden oldukça şişkin ve dalgalı göğsü. Adam, kadını dinlerken saatini çoktan kenarda unuttu. Akşam ağrılı kuşların semâdan çekilmesi ile daha çok çöktü. Leylâ unutulmuş bir kadındı; Kays kurumuş bir toprak. Hep yağmuru beklediler. Hep yağmuru beklediler. Yağmur gizli bahçede menevşe. Bir taşın göğsünde saklanmış çuha çiçeği. |
01:01
...
..
.