7
Yorum
27
Beğeni
0,0
Puan
840
Okunma
acılar
bir hüznün en belirgin hatırasıdır
geçmişte yaşananların en yüce anıtıdır
çekilen çilelerin
canla başla dikilmiş ölümsüz heykelidir
paylaşılmış acılar
bir barajın önündeki seti yıkar
aynı insanlık yatağına akıtır bizi
bir kez daha tanışırız birbirimizle
bir kez daha barışırız kendimizle
bu yüzden,
tam da bu yüzden
acıların kurbanlarını anarken
onların canlarıyla kanlarıyla ödedikleri
o ağır bedel
bizim canımıza can katar
bizi küskün düştüğümüz kuytulardan kaldırır
gömüldüğümüz bezginliklerden kurtarır
içine düştüğümüz bıkkınlardan çekip alır
kış uykusundan uyandırır yüreklerimizi
acılar can aynasıdır
bizi bize gösterir
unuttuğumuz güzel yüzümüzle tanıştırır
bir hatırlayışın adıdır
acılar
*
hicretin 10. senesi
rebiülevvel ayının onuncu günü.
efendimizin mübarek kalbi bütün insanlara karşı
bir şefkat ve merhamet kaynağını andırıyordu
çocuklara karşı ise bambaşka bir muhabbet
apayrı bir şefkat besliyordu
hele kendi çocuklarına karşı
adeta bir şefkat ve sevgi deryasıydı
hz. hatice’den dünyaya gelen
iki oğlu kasım ve abdullah’ı
henüz mekke’de iken ve bebek yaşta
ebedi aleme uğurlamıştı
abdullah isimli çocuğuna
tayyib ve tahir lakapları vermişti
onların ebedi aleme göçü ile
mübarek kalpleri oldukça teessür duymuştu
hz. mariye’den sevgili oğlu ibrahim’in
dünyaya gelişi onu bir derece teselli ediyordu
biricik oğlunu fazlasıyla seviyordu
mübarek elleriyle başını okşuyor
kucağına alıp göğsüne basarak
sevgi ve şefkatini izhar ediyordu
evet,
şefkat rahmet-i İlahiyye’nin
en latif, en güzel, en hoş, en şirin cilvelerindendir
şefkatin en şirini de evlada karşı duyulandır
çocuk ,
Cenab-ı Hakk’ın anne-babaya
muvakketen teslim edilmiş bir emanetidir
işte, resul-i kibriya efendimiz
her emanet gibi bu emanete karşı da
gereken alakayı esirgemiyordu
çocuğunu, Cenab-ı Hakk’ın rahmetinin
bir cilvesi olarak görüyor
onun için seviyor
bağrına basıyordu
hz. ibrahim on altı ayına henüz ayak basmıştı
efendimiz onun hastalandığı haberini aldı
sevgili oğlunun annesi hz. mariye ile birlikte
oturdukları bağ içindeki evine gitti
efendimiz, hasta yatan nur topu oğlunun gözlerinde
eski parlaklığı ve hareketli bakışlar göremiyordu
gürbüz ve hareketli ibrahim
bir anda sessiz, sakin
dünyadan küsmüş gibi duruyordu
bu haliyle ebedi aleme yolcu olduğunu
adeta ifade etmek istiyordu
durumu fark eden efendimiz
kucağında tuttuğu sevgili oğlunun
yavaş yavaş kayan gözlerine bakarak
ey ibrahim
Allah’ın takdirine karşı elden ne gelir buyurdu
biraz sonra hz. ibrahim
fani dünyaya gözlerini yumdu
efendimizin (a.s.m.) mübarek gözlerinden yaşlar boşandı
hz. abdurrahman bin avf
ya resulallah…
siz de mi ağlıyorsunuz
böyle ağlamaktan
halkı men etmemiş miydiniz deyince
efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurdu
eyy ibni avf
benim bu ağlamam
şefkatin eseridir
acımadan ibarettir
merhamet etmeyene
merhamet edilmez
efendimiz göz yaşlarına hakim olamadı
gözleri yaşla dolunca şöyle buyurdu
göz yaş döker,
kalp teessür duyar
biz, yüce Rabbimizin
razı olacağı sözden başkasını söylemeyiz
vallahi,
ey ibrahim
senin ayrılığın bizi fazlasıyla mahzun etti.
bir erkek evlada doyamamanın
hasretli gözyaşlarını akıtan efendimiz
daha sonra
karşısındaki dağa bakarak şöyle buyurdu
ey dağ
eğer, bendeki üzüntü sende olsaydı
muhakkak yıkılmış gitmiştin
fakat biz
Allah’ın bize emrettiğini söyleriz
inna lillahi ve innâ ileyhi raciun
teçhiz ve tekfininden sonra
en mutena ve mübarek eller üzerinde
hz. ibrahim
baki mezarlığına götürüldü
peygamber efendimiz (a.s.m.) orada
cenaze namazını kıldırdı
kabir hazırlanmıştı
efendimiz (a.s.m.) kabirde bir delik gördü
kabir kazanın dikkatini çekti
oranın kapatılmasını emretti
kabiri kazan ya resulallah
o delik mevtaya ne zarar verir
ne de fayda
deyince
kainatın efendisi şu dersi verdi
evet, o ölüye fayda da vermez zarar da
ancak, dirinin gözüne zarar verir
rahatsız eder
Allah, kul bir iş yapınca onu
mükemmel yapmasını ister
bundan sonra
hz. ibrahim kabre kondu
server-i kainat resul-i kibriya (a.s.m.)
mübarek elleriyle
göz yaşları arasında
kabrin üzerine toprak serpti
su serpti
hz. ibrahim’in vefat ettiği gün
güneş tutulmuştu
halk bunun,
onun vefatıyla ilgili olduğunu sanarak
ibrahim’in ölümü sebebiyle güneş tutuldu dedi
resul-i kibriya efendimiz bunu duyunca
mescid-i şerife vardı
Allah’a hamt ve senadan sonra
ashab-ı kirama şunları buyurdu
ey insanlar
biliniz ki, güneş ve ay
Allah’ın kudret alametlerinden ikisidir
bir kimsenin vefatı
veya birinin hayatı sebebiyle tutulmazlar
bunları tutulmuş gördüğünüzde
hemen mescitlere gidiniz
onlar açılıncaya kadar da
Allah’a dua ediniz
namaz kılınız
hz. ibrahim’in ölümü ile
efendimizin çocuklarından sadece
kızı fatıma
hayatta kalmış oluyordu
bu da onun neslinin hikmete binaen
oğullarından değil
kızından devam edeceğinin bir ifadesiydi
böylece
‘muhammed, hiçbirinizin babası değildir
o Allah’ın resulüdür
ve peygamberlerin sonuncusudur’
ayet-i kerimesinin işari manası
anlaşılmış oluyordu
redfer