Şehirlerin Anası BekkeŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Malumunuz miladi 10 Ocak 630, Hicri 20 Ramazan 8. Yılında feth edilen Mekke; dünya tarihinde bir örneği dahi olmayan bir kuşatma ile feth edilmişti. Yıllarca kendisine eziyet, zulüm ve sürgün edilen kâinatın en seçkini olan Peygamber efendimiz Hz. Muhammed (sav), kendisine azılı düşmanlık yapan Mekke halkını af etmişti. Tarihte kan dökülmeden alınan bir şehir varsa; o da Mekke’dir. Dolayısıyla bu kutlu fetihin yıl dönümünde, böyle harikulade bir olaya dikkat çekmek için bu şiiri kaleme aldım. Zihinlere ilham olması dileğim ile...
Ey Mekke! Mâzin, insanlık tarihi kadar eski olsa da; kuş konmaz, kervan geçmez bir vaha idin. Tıpkı âdemoğlu gibi; kupkuru bir balçık. Hani melekler: Ey Rabbimiz: “Biz Sen’i hamd ile tesbih ederken, yeryüzünde kan dökecek, can yakacak bir varlık mı yaratacaksın? Yüce Rabbimiz: “Evet, sizin bilmediklerinizi Ben bilirim” demişti. Ve insanoğlu kendisine ihsan edilen ilim ile melekleri geçip, secdeye layık edilmişti. İşte ey Mekke! Sen susuz, kupkuru bir çöl iken; yüce Rabbimizin lütfu ile Âdem aleyhi selam ile müjdelendin ve Havva annemiz ile şenlendin. Kâbe-i Şerif ile kutsiyet kazanıp; dünyanın en cazip merkezi oldun. Yine ey Mekke! Sen kuş uçmaz, kervan geçmez kupkuru bir vaha iken; insanlığın atası İbrahim peygamber, Hacer annemiz ve İsmail aleyhi selam ile şenlendin ve kutsal zemzem ile müjdelendin. Ey Beledül Emin! Sen, böyle kıymetsiz bir yer iken; yüce Rabbimizin inayetiyle nasıl en kıymetli ve emin bir belde olduysan, değersiz kupkuru bir balçıktan yaratılan Âdemoğlu da, yüce Rabbimizin idaresiyle kâinatın en şerefli mahlûkatı olmuştur. Bu şeref; kulluk rütbesi ile alınabilir. Eğer kulluk vazifesi unutulup, eneye dönüşür ise; işte o zaman “esfele-i safiline” düşer, insanoğlu. Ey Bekke! Zamanla tebaan bu vazifeyi unutup, “esfele-i safilin” çukurunda debelenirken, yüce Rabbimizin seçtiği kâinatın en seçkini, serveri enbiya olan Muhammed aleyhi selam ile müjdelendin. Âlemlere rahmet Hz. Muhammed aleyhi selam, bu cahiliye toplumunu terakki edecek olan, yüce Rahmanın şu fermanı ile seslendi Nur dağından: Oku, yaradan Rabbinin adıyla… Ey Ümmül Kurâ! Coğrafyan nasıl çetin ise; insanoğlunun imtihanı da öyle. Senin tebaan, bu ilahi mesajlara kulak tıkayıp; taştan, tahtadan ve helvadan yaptıkları putlarına taptılar! Oysa o putların, onları duyacak ne kulakları ne de iradeleri vardı. Ama cahiliye toplumu, onlara amade birer asker olsa da, acıkınca helvadan yaptıkları putlarını da yerlerdi! Ey El Beled! Senin bu cahil ve zorba halkın “âlemlere rahmet” olan efendimize bin bir eziyet ve işkence yaptılar. Nimetin değerini bilmeyenden; o nimet alınmaz mı? Evet, alındı ve sen yetim kaldın. Tıpkı yetimlerin en yetimi gibi! O yetimi Medine kucakladı ve kazandı. O yetim, seni hiç unutmadı ve hicret yolculuğunda şöyle nida etmişti: -Vallahi ey Mekke, Rabbim biliyor ki; “Ben seni çok seviyorum! Ben seni çok seviyorum!” demişti ve senden vazgeçmemişti. Ey Mekke! Senin cahil ve zorba olan halkına, Rahmet peygamberi beddua etmemişti. Ensar ve muhacirin örnek kardeşliği fethi hak etmişti. Senin yetimliğin; fetih ile nihayete ermişti. Bu fetih muştunu Bağdat, Şam, Amed ve Kudüs işitmişti. Ey Haremün Emin! Sen yine yetim ve ümmet yetim kaldı. Bağdat, Şam, Amed ve cihanı matem sardı. Devir okumuş cahil ve zorbalara kaldı. Dünya atmosferini zulüm kapladı. Masum çocuklar ve yetimler sevgisiz ve çaresiz kaldı. İmdat, imdat, imdat… Ey Rabbimiz! Bizde o yetim çocuklar gibi, nasuh bir tövbe ile yalvarıyoruz. Bize yeniden fetih muştuları nasip eyle. Bizi nice gönüllerin fethi ile müjdele. Bizi bu çöllerde susuz, çaresiz ve dahi imansız bırakma. Efendimiz hatırına bizi; zatına kul ve peygamberi zişanına layık ümmet kabul eyle. Amin. Amin. Amin. 30.12.2022 Yasin YILDIZ |