İnsan ve Zaman
Hayata meydan okuyan zaman,
Zamana yenik düşen hayat, Bazen ölçüyü kaçırıyoruz galiba, Ölçüsüzlüğün altında eziliyor hayat. Gözler görmek istediğini görse de, Gördüğüne bakmıyor kör olası yürek, İçten içe meydan okuyuşun resmini çiziyor, Gökyüzüne süslü püslü uçurtmalar gönderirken, Göğün altında restleşmeye devam ediyor inatla, Korkmadan, genç bir delikanlı edasıyla, Bu meydan okuyuş niye, Sürüklenirken hiçliğe. Eskiden kurşun dökerdik baş üstünden, Kandırırdık bile isteye kendimizi nazar değmesin diye, Ne kurşun fayda ederdi, ne zaman acırdı halimize. Olan oluyordu yine de, görmek istemesek de, Oysa…. Dağlar, tepeler yüksekten haykırmakta varoluşu, Nehirler yol boyunca anlatmakta sonsuzluğu, Görünmeyen neydi, güneşin parlak ışığında, Yağmur; damla damla yüreğimize işlemedi mi? Gökkuşağının yedi rengini, Daha ne göreceksin bilmem ki. Bu inatçı savaşın anlamını çözemedim bir türlü, Nihayeti dünden belli de, Israrın sebebi belli değil aslında, Sarmaşık kavramlar düzinesi oyalıyor besbelli, Esir almış gönülleri ihtirasın pembemsi süsleri. Gözleri paramparça etmiş hırsın güllesi, Ve serseri mayın gibi dağılmış etrafa, Gözden akla, akıldan kalbe, kalpten bedene, Daha bilmem kaçıncı patlamada uyanacak, Gaflet uykusundaki bu ahmak.. Şimdi kalkıp güç sarhoşluğunda naralar atmana şaşıyorum, Üzülüyorum; seninle aynı mekânda, aynı zamanda yaşıyorum, Bezen de seviyorum seninle yaşamayı, Seninle olunca umursamaz haline vuruluyorum, Sonra ben olmayı soruyorum gönlüme, Ben olunca dünden kalan haddimi buluyorum, Bazen ölçüyü kaçırıyoruz galiba, Ölçüsüzlüğün altında eziliyor hayat. |