Tüm Ahâli Sırra Kadem
Bir seyyâh-ı sabûr oldun, garip diyârları gezdin
Kimin der ki çektin cefâ, kimiler der sürdün sefâ Gözün keskin, dilin kıvrak, bal katarsın kuru lafa Cefâ sefâ senin bahtın, neler gördün, neler sezdin Éller gördüm terkedilmiş, ne han kalmış ne de hancı Yıkılmış tüm hastaneler, ne tabip var ne de hasta Dağlar vâdilere küskün, kuşlar susmuş sanki yasta Yollar harâp, köyler virân, arılar bala yabancı Pâyitaht enkaz yığını, ne saray var ne de hâkan Dallarda kurumuş güller, ne bağ kalmış ne de bağbân Çarşılar boş, evler ıssız, ne dost kalmış ne de cirân Tüm ahâli sırra kadem, ne ağıt var ne de figân Ehl-i dünya mekânları, tûfân-zede tam virâne Kalan kayıtlardan ayân, ricâl zâlim, nisâ üryân Gördüm beşerin kaydını, bühtân, küfrân, Hakk’a isyân Mâzi hüsrân, âti hüsrân, dâr-ı inkâr, mekkâr hâne İdris Esen, Mayıs, 2013, Üsküdar sabûr: çok sabırlı; bağbân: bahçıvan; cirân: komşular; bühtân: iftira; üryân: çıplak; ricâl: erkekler; nisâ: kadınlar; küfrân: inkâr, nankörlük; âti: istikbal; mekkâr : hilekâr, düzenbaz |
Saygılarımla selamlıyorum.