YAĞMUR’U ÇAĞIRAN RÜZGÂR
Fırtına sonrası kaya sessizliği,
Gün, çaresizliğin ertesi, Ne anlamaya, ne de anlatmaya yok takatim, Seni özlemek, şimdiki zamanın tek öznesi. Soğuk bir kentten yazıyorum; tüm bu satırları, İçimi ısıtan bakışını anımsayarak, Vakit eylül vaktidir, bahçemde kurumuş bir bostan, Göçüp giden kuşların kanatları arasında, Aynı sabahın ikinci şehrine benimle uyan. Vazgeçemediğim bir sevda, Kabullenemediğim bir yalnızlık benimkisi. Anılar, defterimde kuru bir yaprak tanesi. Mevsimlerden sonbahar… Hep kararsız adımlarla geçer giderdim, Gözlerinin Züleyha güzelliğinden, Dediğim gibi ahirim, korkardım hep, Mevsim sonbahardı ve aylardan Eylül. Biliyorum, gün geçtikçe yakınlaşıyoruz, Vuslatın amansız iftar sofrasına, Sana gelen yollar fazlasıyla yorucu ve uzun Derin bir kış hikâyesi belki de, Ürperten ince bir çığlık, Seni hiç kaybetmedim gözlerimin ferinden, Sadece seni… Belki hayalini kurmayı unuttuğum çocukluğum, Belki çocukça sallandığımız salıncak ve yollar, Belki de doyasıya oynayan, gün ışığı giymiş çocuklar, Yağmuru çağıran apansız rüzgâr, Sonbahardın sen, Eylül’dü… Ellerin kadar ıssız ve soğuk, Gözlerin, hala bıraktığım yerdeler, Yapraklar nasıl düşüyorsa usulca suya, Güzelliğin savruluyor, bir Eylül sabahı, Ve uzaklardan duyulan bir tren sesi, beni çağıran, Derin, geri dönülmez bir uykuya. Kadir ERCİK |
Beğeniyle okudum.
Nice güzel şiirlere diyerek,
Şair arkadaşımı canı gönülden kutluyor esenlikler diliyorum.