Serenat
(ufuklara sığınsam san ki bana yâr değil
düşsem kara bağrına toprakta mezar değil) Gizlenir mi kederler bir sûkun arkasında Pınar gibi coşmaz mı akıvermez mi gözüm Çöl de mahpus gibiyim Mecnun’un hırkasında Zemheri kış eliyle eriyivermiş yüzüm Berrak gök kararırken Leyla’nın yakasında İçim de ki virân olmuş şehirleri saysam yeter Eskiden mabet diye ayağıma sarılan Dostlarım güneşi mi doğmadan batırdılar Bir gülün yanağında diken gibi kurulan Onlar takvimden düşen karanlık satırdılar Gönül kaçmak ister de her dem ona varılan Şu ecelin sofrasında bin canımı yaysam yeter Rüzgârlar savursa da bir kor gibi külümü İrkilmeyecek evler gamsız taş duvarları Yıllardır büyüttüğüm misk-ü amber gülümü Sokaklar da inleyen savaşın çocukları Sizin olsun ömrümün en saf en pak ölümü Alnınıza ninnileri tütsüleyip koysam yeter Ey güneş çek yüzümden namahrem bakışını Uzanarak semadan ayı söksün kederim Heybem almaz dünyanın ne yazı ne kışını Gölgemin peşi sıra yürüyen derbederim Nasıl arzular kalbim mıh gibi çakışını Bir kör kurşun nakışıyla son nefese uysam yeter Neden düştü amansız maverânın akları Kendi vehminden ürken arsız şu saçlarıma Kimsesiz kaldırımlar giyinmiş duvakları Gel ey benim vuslatım süzül avuçlarıma Saf sular da yıkansın günahın ırmakları Kalbimden nefsin kirini ilmek ilmek oysam yeter Gönlümün iştiyakı bir gün gökleri sarıp Ateşli nefesimden denizler kavrulacak Makberimin içinde arzın çanları vurup Bir bebek beşiğinde zaman beni kuracak Cehennem de yanarken cennet selàma durup Kısmetin bu kısmetin bu diyen sesi duysam yeter . k.a.gazioğlu |