Soğuk
Soğuk,
Üşütmeksizin muallakta bırakan bir soğuk, Ne yapacağım konusunda, Beni içten içe meraka sürükleyen bir soğuk, Ellerim, kaburgalarımın arasına girip ıstırabı temsil ediyorlardı, Şuan, şimdi! Üstüme, çirkin, batışan, kuru ve eski bir şilte düşüyordu, Gözlerimin hayalinde, Tepemdeki ışığın gölgelerinde, Uçuşan kuşlar vardı; Sanki değil, Kısmen hiç değil, Ne olmadığını biliyordum ama Ne olduğunu söylemeye dilimi bulamıyordum ağzımın içinde, Arayacak mıydım? Omuzlarım çökmüş, Karanlığa dalıp meşaleler elimde, Kayıp ilanı verilmemiş, Hiç var olmadığı için hiç kaybolmayan uzuvlarımı. Soğuk, Duvarlar benden sonra inşa edilmiş, Temel tutmayan bataklığımın üstüne, Benden sonra inşa edilen her şey yıkılıyor üstelik, Ellerim kollarımı terk ediyor, Biçimsizliklerinden hayıflanarak, Rüyalarımda, Yo hayır! Bunlar benim rüyalarım olamaz! Bu seyrine zorunlu kılındığım görsel fütursuzluklar, Ölümü tasvir edip, Beceriksiz tiyatroculuklarıyla, Tahtakurulu bir tavan arasına sığınıyorlar, Büyük, kocaman, ıslak sıçanlar, Ne arıyor bu kadar yüksek sefilliklerin doz aşımında! Fare zehri soluyorum gecenin karanlığına, Gecenin karanlığını, Gözlerimdeki nereden geldiklerini itiraf etmeyen ışıltılar kirletiyor, Duygusuzca tekrardan, Bir yatakta terli, inleyerek, tekrardan, Kime ait olduğunu ararken, kaybolurken tekrardan! Eğer bu çalışan organizma, Bu atölye, Bu bedbaht çark silsilesi, Küçük bir kıvılcımla soğuğu reddecekse, Aferin ona! Yangınların efendisine, Şeytanlığın azmine, Cehennem kapılarındaki dilenciliğine. Soğuk, Kangrenli bir kalbi, Simsiyah kanıyla ellerimde parçalatıp, Sonra da dişlerimin arasında kemirttiren bir soğuk! Koskoca fezanın, Minnacık dünyasında, Amansız ve amaçsızca çoğalmış güruhun göbeğinde, Aptalca ve ahmakça, Dev gibi bir umarsızlıkla, Sadece bir kişiyi sevebilmek gibi bir soğuk! Mevsimlerin terleriyle sulayıp salyalarını akıttığı, Ve inatla yetiştirdiğim tımarhane çiçeklerinin, Burukluğundan bir parça soğuk. İçimdeki keşmekeşin kurdeşen döktürdüğü, Yüzümdeki tepkisizliğin perişanlığımı susturduğu, Her şeyden, her yerden kupkuru bir soğukluk. Sessizlik esir ediyor beni, Mahkûmiyetin kaçıncı evresi bu, Zangırdayan kemiklerim afili bir türkü tutturuyor, Fakat detone, Vücudumdaki tüm kıllar saplanıp kalıyorlar, Sarılıyorum buzdan bir betona, Aramıyorum artık hiçbir kıvrımımda metanet, Ve bulamıyorum, Bir cesedin soğukluğundan başka lanet! |