RİVAYET - İSA İLE YAHUDİ
RİVAYET - İSA İLE YAHUDİ
Rivayet olunur ki günlerden bir gün idi: Yola revan oldular İsa’yla bir yahudi. İsa’da iki, yahudi de üç parça ekmek, Yahudi birini yer, benim fazla diyerek; Sofra kurulur. İsa "Senin kaç ekmeğin var?" "İki " dedi yahudi. Malûm vasfıdır inkar! Yürüdüler..Bir nehir çıktı karşılarına İsa vurdu asayı ,geçtiler öte yana. Sordu:"Söyle bakalım kaç taneydi ekmeğin?" "İki" dedi yahudi, bir ekmeğe bin yemin. İlerlediler... İsa, yine vurup asayı İyileştiriverdi bir cüzzamlı hastayı. Dönerek yahudiye: "Kaç tane idi söyle?" "İki" dedi yahudi, iğreti bir dil ile. Yorgun-argın bir ağac gölgesine varırlar. Yahudi uyanıkken İsa uykuya dalar. Bir münâdi gelerek yahudiye hitâben: "Birini arıyorum,bilmem tanır mısın sen?" Yahudi:"Nasıl biri, kim imiş ki bu adam?" Münâdi: "Hastalara sifâ veren bir adem. Ayağa fırlayarak cin fikirli yahudi: "Aradığın o adam benim ya işte!" dedi. Münâdi:"Madem öyle, tez ol, bey kızı hasta!" Bin beşyüz altın vaadetti seni buluna". Yahudi âsâyı da alarak yola düştü. Varıp saraya beyle uzun uzun görüştü. Yahudi pek emindi; bakıp hastaya güldü. Sonra vurdu âsâyı kıza, ama kız öldü!.. Kerâmeti âsâ da sanan şaşkın yahudi, İdam edilecekken yetişti İsa Nebi Çıkıp bey huzuruna dedi ki : "Bey bakınız... Ben kızınızı diriltirim, bir şartla yalnız." Bey, bu sözlerden hoşnut :"Ne imiş şartınız?"der. İsa: "Arkadaşımı bağışlarsanız eğer.’ Bey, şartı kabul etti."Bismillah" kız dirildi! Ayrıldılar saraydan, yola devam edildi. İsa:"Kaçtı ekmeğin be adam doğru söyle?" Yahudi yine "iki" der üçü bile bile! Yürüdüler ... bir dağın eteğinde beş altın, Altın ya, görülmemiş böylesi... yığın yığın! Hem ipten kurtuldu, hem devlet buldu yahudi Paylaşmaya gelince sıra, İsa dedi ki : "Bak arkadaşım kimin ekmeği iki ise; O, iki hisse alsın; üç olanda üç hisse. Yahudi hemen atıldı: "Sana demek güçtü . Ama inanınız ki benim ekmeğim üçtü." İsa Aleyhisselâm: "Pekâla madem öyle Altınların hepside senindir bundan böyle." "Lâkin seninle artık arkadaşlık yapamam." Deyip ayrıldı ondan; etti yoluna devam. İşittiği sözlerden pek memnundu yahudi: "Tez davranmalı, çünkü iş başa düştü şimdi." Diye düşlerken... birden iki kişi belirdi . Onlar iki...yahudi ikiye karşı birdi. Adamlar varıp hemen çöktüler yahudiye; "Biz de ortağız, yoksa keseriz seni" diye. Sivri uçlu bıçaklar parlamıştı ensede . Lâkin vazgeçemezdi altınlardan ölsede!... Düşünüp taşındı ve bir anda binbir hile; "Beni öldürmek çözüm değil,dinleyin hele:" "Bundan böyle yok artık bize dünyada çile. Bu altın hepimize yeter de artar bile." "Siz burada bekleyin ben varıp hemen köye Bir kağnı getireyim; yoksa taşınmaz diye." Razı ederek gitti, lâkin o iki kişi Başbaşa verip tez elden bitirdiler işi. Dediler: "Gelir gelmez biz onu öldürelim! İkiye bölmek varken, neden üçe bölelim? Onlar böyle düşlerken, çıka geldi yahudi. Zehirli ekmekleri uzatıp "yeyin" dedi! Emeğe bakan kim ki, çullandılar aniden . Kesip başını hemen ayırdılar gövdeden. Sevinçleri kat kattı; hop güle hop oynaya Çabucak yüklediler altınları kağnıya. Bu mutluluk bir daha ele geçer miydi hiç (!?) Seyre doymak ne mümkün; her yanda neş’e sevinç Acıkmışlardı, bir de ziyâfet çekmek gerek; İşte kızarmış tavuk, işte taptaze ekmek! Yahudi bu, yutar mi? Hepten zehir ekmekler! Can verdi ikisi de,ziyan oldu emekler. Hile, desise, fitne, yahudinin hüneri; Aman uzak dur, ya öteye git, ya gel beri. Zehir, ya yahudi, ya akrep ya yılandadır! Şeytanla ortak eken her zaman ziyandadır! Unutma ey müslüman, bu "üç"ler" müthiş beter! Daha ne yazıp ne söyleyeyim, anla yeter! Kemal Karapıçak - İZMİR |