YABANCIYIM DOĞDUĞUM TOPRAKLARA.
“YABANCIYIM DOĞDUĞUM TOPRAKLARA”
“Gidiyorum, doğduğum topraklara. Sevdiklerimi, birer birer kaybettiğim, Artık güzel hatıralar değil, Acı hatıralar biriktirdiğim, Gönlümde, yaktığım, yıktığım, Yerle bir ettiğim. Gençliğimde, hasretinle yandığım, Zihnimde solmakta olan, Kimsesiz, sessiz, harap olmuş köyüme.” “Gidiyorum, doğduğum topraklara. Gözümde büyümüyor artık köyün yolu. Kah eğri olmuş, kah doğru. Mesafeler anlamsız. Ne de anlamı kaldı zamanın. Kıymeti yok, akrebin gösterdiği rakamın, Ne de nerde durduğu, yelkovanın. Akşam olmuş, sabah olmuş, Gün doğmuş, gün batmış ne gam. Takvimin de önemi yok. Yok artık zamanla kavgam. Dünya denilen sahnenin, son perdesinde, Dönülmez zaman akıyor, kum saatinde. Ömür eriyor, her tanesinde...” “Yaklaşıyorum, köyüme. Sağ yanımda, Simav Çayı, Uzanmış, akıyor, boylu boyunca. Gümüş renkli, bir yılan gibi, Akıyor parıldayarak, kendi gönlünce. Ben ise, su üstünde dal misali, Kapılmışım akıntıya, Sürükleniyorum, zaman ırmağında…” “Çıkıyorum, köyümün yokuşunu. Anasızlık, babasızlık, kırıyor, Kanadımı, kolumu. Bir heyecan duymuyorum. Bekleyenim yok, biliyorum. Ne anamın, sevinçten ağlamaklı gözü, Ne de babamın, ağır başlı yüzü…” “Gençliğimde, kendimi mutlu hissettiğim köy, Bu muydu..? Değişen biz miyiz, yoksa devran mı.? Bilmiyorum… Yüzümde solgun bir tebessüm, Acıyla gülüyorum…” “Açıyorum, bahçenin kapısını. Duymuyorum artık Defne ağacının kokusunu. Evin önünde ki küçük havuz kararmış. Yaşlanmış, bize gölge yapan ağaçlar. Ağaçlar çıplak, zemin kara. Kanıyor, içimde gizli yara. Havada hüzün kokusu var. Beni teselli ediyor, ılık bir rüzgar. Kurutuyor gözyaşlarımı…” “Açıyorum evin kapısını. Oda buz gibi, ellerim üşüyor, Yüreğim yanıyor, aksine. Odalar öksüz, ev bana küskün, Her yeri kaplamış hüzün. Duvarlar gelmeyin üstüme, Ağlarım bu gün. Eşe, dosta gülümser belki görünen yüzüm. Sessizce ağlar içimde, Aynalara yansımayan saklı yüzüm…” “Kendimle konuşuyorum… Sessizce, kimsesizce… Duvarda ki mutlu aile tablomuz gibi, Zihnimde solmuş, Silinmiş dünlerim… Güvercin kanadıyla uçmuş, Gençlik günlerim…” “Atalar ölmeden, çocuklar büyümezmiş öyle mi.? Doğum gibi, ölüm de mukadder. Hepimiz öleceğiz elbet, Kimimiz, sabah yelinde, Savrulup, kaybolacak sessizce, Kalmayacak ismi. Kimimiz de aşacak zamanı, Kalacak, silinmez ayak izi…” “Yok...! Yok...! Hayır...! Unutmadım, babama verdiğim sözü…! Üzerimde ki ölü toprağını atmalı, Yeniden başlamalı...! Bahara çevirmeli, solgun güzü.” “Biliyorum..! Küllerimin altında yanıyor, geçmişin közü.” “Görüyorum…! Yeniden gülümsüyor, Annemin hayalimde ki yüzü…” “Biliyorum..! Bir kartal nidasıyla, kaçışacak, dalıma tüneyen kargalar. Bir su damlasıyla yeşerecek, kuruyan dallar. Boy verecek, kök salacak, fidanlar. Allı, yeşili, çiçeklerle donanacak, dağlar. Kan Kırmızı Gelincik açacak, ovalar. Dirilecek, gönlümde kuruyan bağlar…” “Vazgeçmek yok..:! Burası benim doğduğum, Borcum olan, topraklar…! Gökçe Derem, Simav Çayım, Koca Pınar, Damarımda sel olur, çağlar.” “Ulus Dağım, Taban Bağım, Sarı Alan, Kuş Köyüm, Çay Kenarım, Eski Sayam. Burada çalınmış, benim mayam…” “Bekliyorum vaktini…! Elbet.! Küllerinden doğacak, Zümrüdüankam…!” 02/10/2020 Muhittin KOÇ |