Zihiniçi TrafikKimden korksam payandaları çözer oldu Saçlarına dolanarak üst benliğinin rüzgârı Kucağında ruhumdan çalamadıklarının hayali Arkasına baka baka Dudaklarında karakalem çizikler Kimden ödüm kopsa benden kaçıyor Aslında her daim sek kadın sevmişlerden Ölümün kıyısından keskin virajlarda dönmüşlerden Papaz uçurup matiz olmuşlardan Sevildiğinden pek emin, kırıcı kopillerdir onlar Sarkıklarımın buz mavisi renginden geceliklerle Onlar şarkıma geldiler gece yarılarında Oysa benim ses tellerim sanata ihanet edercesine Ağıtlarla oyalanmış yazmalara benzerler Ruhuma takıp dilekler adarım ve Batıl inançlarımdan utanırım Belki duvar, belki kapı, belki nakış nakış paslı zincir Bir yansıma yaratıyorum ıslak gölgelerimden, tanımsız Kandırılmaya aç, körpe bir beden sanılıyorum Oysa arsızım hoşur çıplaklığımla Oysa haksızım kırbaçlığımla Yakıcı vuruşlarla bir göğüsten bir sırta Yalınayak tırmanıyorum Benden bir şaheser katiyen olmaz Söylenmek için değil ancak ve ancak fısıldanmak içinim Kulak zarının titreşimi gibi cezbeden çağrışımlarla Önce sola, sonra sağa, sonra tekrar sola bakarak Kendimden geçerim Yalnızken, sahiden “uzak” duranlardanım Benim hududumdan hiçbir laubali canlı geçemez Gönlüne takılı bir dürbünü olmayanlar Beni asla çok uzaktan seçemez Hâlbuki ben akışkan sevgiyle doluyum yabancı Ama muhafazalı bir kapak edinmeyişimden Her zaman buharlaşırım, nemimle yumuşatmak için Kendim hariç tüm çatlaklarını şehrin Gecenin körü, göreni hepsi odaklanırlar bana Bedenimi saran metal kalkanlarımı teker teker soyup Kutsadığımda parmaklarımın kanayan uçların Kendimi önce kendime seremoniyle hediye eder Sonra o hediyeye ihanet ederim Başka ellere tutuşturarak cafcaflı poşetini Ben pusularımdan izlerim, o defalarca fark etmez Ben külümde yanarım; o ateştendir hep, affetmez Ben rezilce korkarım, o yavaşça süzülerek çeker cızlamı Her şimşek gürültüsünde kopar ödümün birazı |