Bu bir medeniyet şeraresidir...Şiirin hikayesini görmek için tıklayın Yedi tepeli İstanbula...
mihman olup bir cami avlusuna hangi dilden anlatsam güvercinlere sezalığını... I servilerden biraz gölge düşüversin ayasofya’ya ah! o semahat bil ki ecirdir yedi cihana merhametin kepenkleri hiç kapatma cezası almamıştır ki, sebiller bunca yıl şevahittir buna... sükutun ikameti topkapı,bahire demirlerken gülüşünü kızkulesi melce olurdu ,aşıklara açardı göğsünü yakamozlar hürrem sanırdı ay ışığının gölgesini ve, yıldızlar eğilirdi şehriyar’a bu, ne muhteşem bir büyüklüktü... neyi değiştirir ki bir martı unutsa adımı yorgunluğumu alır mı sanıyorsunuz bir daha sarayburnu küpeştesi kırık gemiler vedalar taşırken uzaklara anlamaz mısın soluduğun havanın intihar koktuğunu... II hangi yıldız kaçırır ki keyfini mahyalarını giyinmişken sonsuzluğa bir misafir gibidir nur-u osmaniye semazen dilinde kuran ,bu kadar huruşan iken hangi kandil el açıp duayla kapanmaz ki secdeye... göğün kanatları altında yanık bir sütun çemberlitaş asar geceyi karanlığa huşuca gül dalına feyiz salar,o feyiz ki ne büyük bir nevaziş yedi kıtadan binlerce yürek toprağına ayak basınca... yokuşunda soluklanan kitaplar bilmediği lehçelerde hüzün toplar cağaloğlundan bir kelama ellerini vermemiş miydi şair sakalına ak düşerken fersude yapraklardan... III tiryakiler çarşısı saçlarını tararken haliçi’n secde eden alınların teri kurumaz süleymaniye’de kıble kapısında yanan yirmi iki bin kandilin şeydasıdır bu sinan’a mübarek gecelerde... gökkuşağının yedi rengini tek çatı altında toplayıp beş yüz elli yedi senedir karanlığı aklar üniversite rabbim bu aleme büyük bir mükrim iken fatih’in gülen yüzü ışığında uzanır medeniyete... bir ikindi vaktiydi çınar ağaçlarından dinlediğim masal avlusunda fakir bir kadın ,iki kınalı güvercin bayram sabahları meydana sığmayan yalnızlıktı beyazıt sahaflarda o kadar s/özü ağlamıştı ki şairlerin... IV şehrin göbeğinde bir husufa muadildir fatih yaşmağında tek asırlık ayet sadakate vurgunken sanki bir suskunluk hicretidir bu haziresinde onlarca serbaz uyurken sırrını çözebilir mi ki tarih... güneşe sırtını dönen yokuşuyla bir yolculuktur zeyrek sanki yürüyüp yanıbaşımdan gidecekmiş gibi bir kolunda süleymaniye ,diğerinde haliç üsküdar’a göz kırpar gülümseyerek... V erguvanları koklarken denizler bir fener alayı alır tüm geceyi martıların dilinden vapurları lal olur bu kentin ışıkları kör islambol aynalardan sessizce gelip geçerken... çiçek gibi beklerdi eyüp’ün saçlarında pierre loti kumrular sabah ezanında kırk merdiven uçurumundan bakarlardı yavuz’a sarnıçları bir telaş alırdı her yasin-i şerif okunduğunda... asırlardır konuşur bu ferman anlatır tevazu’u fatihin diliyle sancaklar yokuşunda kırmızı bir yakut ay’ın şavkına arp çalıyor rum/eliyle... VI Zamanın çehresi nasıl da değişken edirnekapı’da kör bir ses yankılanır,bulutlar dağılır ağıtlarla acıya tutkuyla sarılan analar,babalar sabrı ne kadar bırakabillirler ki tırnaklarında... gizinde kaybolan kuşların sesidir ninnisi mihrimah sur dibinde uyuyan nurani bir gelin şafakta ay’ı uğurlar tan ağarırken karşılar şems’i... çocuklar... eğrikapı’dan hüzünlü uçurtmalarını salarlar gökyüzüne kemer boyunca gölgesi düşer oyunlarına çocuklar tekfur’u bilir tekfur’a dudaklar müessif bir yemindir... VII ahşap evlerin tahtasına sinen anason kokusu ve kagirleri kuşatan sarmaşıklar... sanki bahar dalıdır samatya,bir karanfil edasında iki inancın kardeşliği,garip bir sızıyla dolaşırken sokakları hangi mana kaybolur bu medeniyet kapısında... bir akşamın alacasında kanuni hediyedir buselerin taçlandırdığı haseki’ye sekiz köşeli avludan inayet dağıtılır medeniyet her duayla biraz daha yükselir arş’a büyük bir onurdur bu dil, din, ırk gözetir mi küllliye... ... ... bu bir medeniyet şeraresidir övünülecek töz yeditepede saklı durur... Koray Kızılcan meraklısına: şerare:kıvılcım şevahit:şahit semahat:cömertlik serbaz:yiğit,yürekli seza:yaraşır,değer mihman:konuk töz:cevher ecir:sevap mahya:camilere ramazan ayında yapılan süslemeler mükrim:ikramcı melce:sığınak nevaziş:iltifat bahir:deniz fersude:yıpranmış,aşınmış feyiz:bereket husuf:ay tutulması huruşan:coşku şeyda:tutkun,tutku kagir:küçük beton ev arp:üçgen şeklinde dik olarak tutulup çalınan telli bir çalgı sarnıç:yağmur damlalarını biriktiren kuyu |