AĞLAYAN AĞAÇ
Her bahardan izler taşır, sıla özlemiyle kıvranan yalnızlığım
Yakar yüreğimi gurbeti çoğaltan alın yazım. Yaklaşır ölüme sallanan bedenim, buluğa erdikçe ruhum Kıvranır Boztepe sırtlarından tek yapraklı ağlayan ağacım... Bilirim esmedikçe rüzgar konuşamaz o, tek bir kelime bile Unutur kimler geldi, kimler geçti adını soran. Ne düşler yandı onda alevsiz, ne acılar ıslandı yağmursuz Neden kaldı adı “ağlayan ağaç” unutur, unutulur! ... Ne çok hüzne tanık oldu gölgesi onun, Ne çok kelime kaldı kan ter içinde anlamını bulamayan, Ne umutlar söndü yeşermeden düşe kalka büyüyen Ve nice güzel sözler söylenmeden tükenen... Bir nesneye bakar gibi kaç sevgili baktı ona birbirine dokunmadan Kaç yalan söz kaldı kulaklarda, utancından kızaran Ve nice baharlar ağladı son perdesinde yaza hazırlanan Oysa ki; dört mevsim de sonbahardı bende... Duyuyor musun ey ağlayan ağaç? Başımı her kaldırışımda yukarı, hüzünle hatırlıyorum seni... Ve hala iyiliğin durağındayım sırtımdaki hançerle Taşlansa da arkamdan öksüz yüreğim... Ama, ne yazık ki artık başka baharın ellerinde ellerim Dinle bak acı içinde kıvranıyor dilsiz sözlerim. Rengini yitirmiş artık fersiz gözlerim Zaten hiç olmadı ki gözlerimin rengi! ... Hiç adını bulmadı ki köşede duran yer yatağım! ... Rukiye Çelik 04.08.2008 11:15:00 |