Ol ve Öl arası.../tevekkülü bilen bedenin bir kentin sabahında “sahte umutlar pazarı” kuruluyor ışıksızların teninden yayılan merhametin mükemmel uyumuyla ne ayıp dinliyor elleri ne de secde ediyor nefesi kızılımsı bir karanlık soluyor ölümü -kadın çığlığı ile bütün kelebeklere ömür- kimselerin hiçliğinde boğdukça nefreti gördüğü yüzler tanıdıkları değildir acı çeken inleyen biçimsiz figürlerdir arafın derinliklerinden “aşk” diye gelen -adam yanaşma sabahın kızlığını bozar her intihar sonrası- durulandıkça yar sinesinde yedi günahın evladısın yalan uyudukça başucunda dil kesiği intiharlar saklar acını kalp uyanır kendi matemine o an -kadın yerle gök arasında mukabeledir zikrettikçe adamı- dudakların sözlerle gömüldüğü her elveda kirpikleri aralar sızmak için göz bebeklerine orda hareketsizce çiçeklenir aşk dünyanın bilmem neresinde ve bilmem hangi çölünde kervanlara konuk olur -adam küçültür hasretinin coğrafyasında kadını- aşınır durmadan sözcüklerden bozma dualar dudaklarda bıraktığı buruk acı tebessüme gebe kalınca doğurur sevdayı umudun atını kırbaçlayarak dörtnala ateşli sabahların teri ile yanana -kadın kokusundan geçer bir cinnetin en adam hali- kanatsız merhametin süzüldüğü leylak renkli “günah” yazısını urgan niyetine boynuna saran aşk’tan hep dul kalmıştır dünyadan da koca bir yalan tanrıdan kalansa hep hüsran -adam nefsi ile döllüyor ihaneti- Ol ve Öl arası konuşan bir kadın ve bir adamdı tanrının başı kalabalıktı… alicengizoyunu (... içinde senin de baş edemediğin bir ÖLüm var... sev beni belki iyi OLursun...) |