SUKUTU DİNLERKEN(Selma Pekşen)Yorgun ve yalnız yüreğim Billurdan gizlerin süzüldüğü andayım. Sukutu dinliyorum, kirpiğimde buğular Ayanıma dizginlenmiş kara kısraktır, gece Yine zifire tutsak mihr-ü mah… Konuşsana mahzun dil! Yüreğinin demini akıt, şeffaf bir tasa Kır kirişini, ruhuna saplanan tirin. Ölüm korku verir mi zaten yaşamayana? Ağla şimdi ağlayabildiğin kadar İbret almaz mısın Yakup’un gözlerinden Işığını söndürdü, Ken-an’da kaybolan Yusuf’una. Bu ne bedbaht bir gönül Bu ne dinmek bilmeyen ah Gözyaşımda vurgun yerken serencam Firkatime uzanan eller uykuda mı ki? İsyanım korkuyor, kendi titrek vaveylasından. Suskun ve solgun gözlerim Kaç düş boğulur kendi uykusuzluğunda Güneşler söndürmedim mi gözyaşlarımla. Ölüm bu can! Soğuk gelmez yalnızlığa, yar diyene… Toprağın kutlu günü olur Beyaz kefenli gelinler indiğinde. Sarar sımsıkı cananı da Can neylesin… Yak sen de çırağını, ziyasız yüreklere Gön aynı da, gönül sığmaz gölgelere. Yansın yanabildiği kadar Belki bir avuç kül savrulur gecelere. Bilmez misin, Ferhat’ın bileğinde hayat buldu kor. Dağlar yarılsın, toprak dağılsın zerre zerre Ab-ı hayat olsan ne çare Söner mi Şirin sıfatına bürünmüş nar… Söyle tenime dar gelen kabir Söyle döşekten rahat teneşir Bir nefeste azadını veren can Ezansız namazdan öteye yol mu var? Vakit yorgun, kendi sessiz sesinden Susma ne olur… Bu ne halet-i ruhiye Eğreti durma böyle yüreğime, aşk! Gönül sen de nihayet bulmuşken. Can çıkmadan bu tenden Canan çıkar mı gönülden Kal ne olur… SELMA PEKŞEN |
Gönül sen de nihayet bulmuşken.
Can çıkmadan bu tenden
Seni sökemezken bedenden
Canan çıkar mı gönülden
Bunun adı çaresizlik,
Söyle ne gelir elden!
Kal ne olur…
AsilbeY.