SILAYA MEKTUP
Çoşkuyla çarpardı küçücük yürekçiğim
Kırlarında koşup oynadığımda. Varsın diken batsın yalın ayaklarıma Kabak başım güneşten kavrulsa da İnce kollarım yeterdi bana; Ayaz kış sabahlarında,kar kürüyüp odun kırmaya… Nasıl özlediğimi bilemezsiniz İçimde alev alev yılların özlemi var! Zernabat suyuna hasrettir içim Otlu peynirini özledim ana! Açınca tümseklerde yaban gülleri Ben yine türküler söylerim sana.. Kedinin gözleri mavi ve sarı Gölünde oynaşır inci kefali Erek dağı Süphan ile söyleşir Bakıp yükseklerden verir selamı.. Urartu’nun Tuşba kalesi sessiz Tarihin içinden alıp getirmiş bin iz! Hele bir erisin Erek dağının karları Tozları savrulsun toprak yolların Sağ olursam, baharda geleceğim Baş koyacağım eşiğine bizim fakirhanenin.. |