Sonsuzluktan Gelen Elçi (Çanakkale)
Bir olmak, vahdaniyetin altında hep birlikte kalmaktır.
Çağlardan yepyeni çağlara atlayanların ilki olmaktır. Medeniyet, uhuvvetin gölgesinde; gün doğana kadardır. Hak savaşın özü nübüvvet aşkı; muzaffer o serdardır. Sene bin dokuz yüz on beş, gün karnı burnunda sancılı, gebe. İsli ocakta pişer bulgur, tarhana; Hafize Hatun gebe. Kireç yüzlü duvarların üzerinde beli bükük kırık dam, Fesleğen kokulu çıkmaz sokaklarında bu bu ne ihtimam. Uzunca, hilal kaşlı, burma bıyıklı, gencecik körpe fidan. Geçmişten geleceğe kerpiç keser durur, adı Hacı Hasan. Memleket çıra misali; ateş, dokunduğu her yeri yakar. Tutuşan yangını kapısına kadar gelen Çavuş’ tan sorar: "Vaziyet ortadadır, sarılmışız çepeçevre düşman azar, Eli silah tutana vazife düşer, haydin tez yolculuk var. " Gelen havadis yürekleri dağlar, gönüllere mühür vurur. Yolculuklar, ayrılıkları da kavuşmaları da doğurur. Doğmamış evladına, eşine beslediği hicran duygusu, Arkasına bakıp bakıp geri dönüşün kaçıncı sorgusu, Vatan aşkının yürekte vuku bulduğu en zor yolculuğu, Böyle başlar Hasan’ ın ve nice yiğidin en kor yolculuğu. Akıp gider demir ağlar, istasyonlar var ya şu istasyonlar.... Hıncahınç istasyonlar... Uykusuz, yorgun, gamzede istasyonlar... Deyin hele! Uğurlayanın kına yaktığı her can kurban mı? Yolcularının yarine koşturduğu bu düğün mü, bayram mı? "Burası, bütün soruların cevabının bulduğu mekandır. Burası, tüm medeniyetlerin denizi gördüğü limandır. Dengelerin iman mizanında değiştiği hassas ölçüdür. Burası, yolun sonda başladığı, sonsuzluktan bir elçidir. Gördükleri meydanlar, etten kemikten bir yığın; tepe değil. Sallayanı deprem desen değil, gök delinmiş düşen su değil. Kursağa giren bir avuç dua, sıcak bir tekbir; çorba değil. Kurşun diye atılanı taş bilsen, atanı ebabil değil." Yaradan’a sözü olanın dili laldır, kalbi çağlayandır. Bastığı her karış toprak mahremdir, namustur ve de kutsaldır. Verilen her nefes, alanın yücelttiği emanettir, Haktır. Sözün tutulduğu yüzlerde tadılan tebessümdür, vuslattır. Bugün Onsekiz Mart, işte Anafartalar’dan sükut doğuyor. Dokunamazsın ışığı öylece; dağ, tepe, çiçek ağlıyor... Zafer, binlerce canın üstünde duran al sancak; nazlanıyor. Geçemezsin öylece; dere, çay, göl, deniz kanla sırlanıyor. Bir olmak, vahdaniyetin altında hep birlikte kalmaktır. Çağlardan yepyeni çağlara atlayanların ilki olmaktır. Medeniyet, uhuvvetin gölgesinde; gün doğana kadardır. Hak savaşın özü nübüvvet aşkı; muzaffer o serdardır. Cumamız mübarek olsun, şiirimi beğenip yorum yapan değerli dostlarıma teşekkür ediyorum. Mesut Tütüncüler Denizli |