Yokluğuna Kaybolmadan Tut Beni (1)
Sevgilim… Ah! Sevgilim
Soğuk gecelerin sensiz karanlığında Sıcak ülkeler düşleyen kimsesiz bir çocuğum ben Kar altında buza kesmiş yangın Bin yıldır dumanı tütmeyen -ateşe küskün- baca Yüreğinde bombalar patlatılan bir savaş ortasıyım… Gözyaşından vurulan sessiz çığlık Ve yalınayak, yurdundan kopartılan yaralı bir Ezidiyim Yokluğun zindan/ yokluğun ayaz Yokluğun yüz bin yıllık yalnızlık Yokluğun korkunç bir hiçlik duygusu Yokluğun ser sefil çaresizlik Yokluğun deprem Ve amansızca üzerime çöken hasret… Sevgilim… Ah! Sevgilim Dünyayı başıma yıkan, hasretin senin… Hava soğuk, hava ayaz, hava bıçak gibi keskin Her yer uçurum Her yer uzak/ her yer tuzak bana… Firari bir aşkla kaçağa düştüm Sahillerine girdim izinsiz Tel örgülerini/ aşılmaz duvarlarını aştım Varoşlarında dolaştım durdum yüreğinin… Sevgilim… Ah! Sevgilim Telsizlerde adım, eşkâlim Görüldüğüm her yerde vuracaklar beni Yüreğine sığınıyorum -zulamda saklı kalan kırık dökük bir sevinçle- Dudaklarına karışıyorum -yalınayak/ toz toprak/ yaralı bir gülüşle- Yüreğim sana hasret -kavuşmanın gülen yüzüyle- Sevdam sana mülteci -aşkın birleştirici ve iyileştirici gücüyle- Duvarları, tel örgüleri, dünyaları aştım da geldim Sevgilim… Ey! Sevgilim Yüreğine kabul et Yokluğuna kaybolmadan tut beni… Ağustos 1988- Haziran 2014 |