Güneşin ve Gülüşün Krallığı
Sokağın çocuklarına ve Berkin Elvan’a
Terk edilmiş sokaklar kadar yalnız Bir o kadar aç…/ kırgın…/ küskün Bir o kadar yüzünden hiç mi hiç eksilmeyen Dünyanın en heybetli/ en güzel/ en bulaşıcı gülüşüne sahipti Hiçbir şeye aldırmadan/ hiçbir şeyi umursamadan Güneşin ışıklarını içer gibi gülerek Döndü yüzünü güneşe “Kralım ben” dedi -bankta oturan çocuk- kollarını iki yana açarak “güneşe ve gülüşe hükmeden halksız bir kralım ben; Dünyanın bütün çiçekleri tacım Ve herkesin oturup kalktığı şu banklar tahtımdır benim… Şöyle bi yanıma otursan/ şöyle bi güneşe dönsek yüzümüzü birlikte Şöyle deli deli -hiç bir şeyi ve hiç kimseyi iplemeden- Koskoca bir gülüş kondursak herkesin yüzüne durup dururken… Sonra bir başkası gelse -yüzümüzde gülüşlerin en şahanesi- Bir kadın, bir kadın daha… Bir adam, bir adam daha… Sonra bir çocuk gelse -zulmün krallığını maskaraya çevirse- Sonra bir çocuk, bir çocuk daha gelse Berkin Elvan gelse elinde ekmeğiyle -kaşlarında martılar- Sonra bir adam, bir kadın, bir çocuk ve bir çocuk daha gelse O kadar çoğalsak o kadar çoğalsak ki Yüzümüzü dönsek güneşe Anne sütü kadar sıcak ve helal Memeye dayar gibi ağzımızı Işığını emsek güneşin Ve o kadar gülsek ve o kadar gülsek ki Oynadığım bilyeler gibi yeryüzüne saçılıp dağılsa güneş Hiç sebepsiz sarılsak/ öpüşsek uzun uzun Güneşi ve gülüşümüzü armağan etsek birbirimize Hiçbir karşılık beklemeden Ve nihayet, Bu dünyada bunca zulüm bitince ve gülünce bütün çocuklar Yalnızlığımı terk edip karışsam aranıza…” Kışkırt…/ havalandır kaşlarındaki o mahzun martıyı Ekmeğini uzat bana; ekmeğine gülüşüne ihtiyacım var… |