HAZAN İLE HÜZÜN ÇALIP OYNUYORLAR
İki büklüm olmuş anıların sırtı.
Kaşarlanmış gecelere anlatamıyor derdini. Geçip giden mavi mevsimim, Geride bıraktığı kırıntılarında, avuntu çiftetellisi. Kırılgan düşlerde, Ucuca tutunma dramının son sahnesi. Akşamın dayanılmaz ağırlığı çöküyor, yorgun omuzlara. Bilinmez denklemlerde bocalıyor nefesler, Ressamı belli olmayan bir tablo, karşımızda. Ortalık toz duman, Hüsranın kirli dişlerinde, can çekişiyor yarınlar. Giden sevgilimin aryalarıdır, Kulaklarımda çivili kalan. Ayakta zor duran umutlardır; Kabul ediyorlar, meydan muharebesinin mağlubiyetini. Dayanılacak gibi değil, Kısır döngüdeki, flu renkli zamanın raks edişi. Asırlık Çınar ağacında, kendine hiç yer bulamadın mı Sararmış kuru yaprak; Tozlu yolda yürüyüşün yalpayarak. Böyledir Hazan Mevsimi. Geldi mi, gitmek bilmez. Yüzünde fil derisi hiç eksilmez. Çaresiz, ortadan ikiye ayrılıyor tüm anlamlar. Yalın ayak bıraktılar beni; aşım, suyum, havam. Amma da inatmış, Giden yazın ucundan yakalamaya çalışıyor, yaşam… (30 Ağustos 2011 tarihli 9.şiir kitabımdan) |