LÜKÜS HAYATçook eskiden yoksulluk varmış taa ninemin zamanında ayakkabısız çobanlık yaptığım olmuştur çocukluğumda kara lastikler sonradan çıktı bizim zamanımızda ayakkabı yoktu demişti bir gün babası hayvan derisinden ayakkabı dikermiş patik gibi bir şey olsa gerek pamuğu eker kumaşı dokur kendimiz dikerdik elbisemizi ipimizi kendimiz yapar çorabımızı kendimiz örerdik hemde nakışlı diye anlatmıştı babam’la emmim’in içtiği sigaraların izmaritlerini toplardık biri vardı ona verirdik dedi çobanlık yaparken izmarit toplayıp içenleri de duymuştum bunun da bahsi geçmişti bir gün bir başka büyüğümden kış mevsiminde banyo yapmanın zorluklarını dinlemiştim saçlarımız donardı demişti saçlarınızın arasında buz zerreciklerine rastladınız mı hiç hikaye değil bunlar kurgu hiç değil maziden kanatlanıp kalemime konan bir kar tanesi kadar saf ve temiz anılardan örülü yaşanmışlıklar ikinci bir giysileri olmadığı için de kurumasını beklerlermiş ne kadar abes geliyor kulağa değil mi o zamanlar yoktu şimdi her yer çul çabut doldu diyor seksenlik ninemiz biraz sitemkar biraz kınayan ses tonuyla anlatırken ve bize haksızlık yapıldı der gibi dalıyor gözleri uzaklara şu an varlıklı hayatlarımızı yaşarken biz çok çok çok lüks yaşamlarımıza imrenen sefalet içinde yaşayan insanlar yok mu ve bizler üç maymunu oynamaya devam etmiyor muyuz şiirler hikayeler yazarak vicdanımızı uyutmuyor muyuz seneler sonra o insanlar acaba hangi masalları anlatacaklar hangi şiirlere imza atacaklar onların da olacak torunları hayretler içinde dinleyecekler masal gibi anlatılanları bu nasıl bir kuşak farkı diye soracaklar hayretler içinde kalacaklar uçurumlar uçurumlar uçurumlar ve yine sahnede üç maymun ve uyuyan vicdanlar olacak ve bu böyle sürüp gidecek kıyamet kopana dek ve bizler şükretmeyi öğrenmeden hepsini bırakıp gideceğiz bir kaç metre kefen beziyle ... |
bizler şükretmeyi öğrenmeden
hepsini bırakıp gideceğiz
bir kaç metre kefen beziyle...
Bizim kuşak önce şükretmeyi öğrenmişti.Hele bizden öncekiler,şükrü ibadet görürlerdi.
Ah rahmetlik annem köy yerinde çiftsiz çubuksuz, bağsız bahçesiz, koyunsuz kuzusuz dul bir kadın olarak ona buna yok pahasına geceleri çoğunlukla ay ışığında gaz lambasının gazı bitmesin diye halı kilim, çabut pala dokur, gündüzleri bir şinik buğday alabilmek için çapaya giderdi...Çoğunlukla evde bulamaç denilen yağsız un çorbası pişerdi.En büyük lüsümüz çorbanın içine giren kuyruk yağının kıtırıydı.
Rahmetli yorulur,bunalırdı ve gayri ihtiyarî ağzından "Of!" sözüne benzer bir ünlem dökülürdü.Ama hemen kendine gelir ve "Of, değil Allah'ım! Emrine şükür,dedim!" diyerek ağzından çıkan of sözünü bile şükre çevirirdi.Nur içinde yat anneciğim.Nur içinde yatsın şükürle yaşayıp göçen annelerimiz, babalarımız, dedelerimiz!
Bir yanda kanaatkâr bir nesil,öbür tarafta aç gözlü, doyumsuz bir gençlik,
Allah'a şükür ki biz ikisini de görüp yaşayan şanslı bir kuşaktık.
Şiirinin bende uyandırdığı duygula ve çağrışımlar bunlar oldu, teşekkür ederim hanım efendi!