Bir Zambağın gözlerindeki Dünya
(Bir Zambağın gözlerindeki Dünya)
Arka bahçemizin ıssız bir köşesinde Gözlerin gibi Kara Bir Zambak filizlendi Adını verdim ona Zehra Ve yaz Akşamları sırt üstü yatarken damda Sessizce bağırırdım gecenin ayazına Zehra Zehra Bana Mars’tan bakardın bazen Marineris Vadisinde yankılanırdı sesin O koca kanyonun karanlığını aydınlatırdı Gözlerinin akı bir şarkı söylerdin Büyük ayı ile Lyra dans ederdi Kuğunun bahçesinde Ve onları Zincirlerini kırmış prenses ayakta alkışlardı Bir şarkı söylerdin dans ederdi bahçemizdeki Zambak Bir şarkı söylerdin dans ederdi Telafer bağlarından kesilmiş Mahzun bir söğüdün dallarına tutunmuş Mavi çardağımzdaki beyaz Yasemin’ler mahremiyet perdemiz’di o bizim yabancı damlarda’ki fesat gözlerden korurdu bizi O incecik tül en büyük silahları eriten kalkanımızdi bizim Gökyüzü desen zaten bizimdi Öne arkaya sağa sola gitmesem de olur bir tek gökyüzü benim olsun yeter bana Gözlerin yeter Zehra Derdim ben Ayak izin Kalbimin derinliklerinde Ayak izin mavi ile yeşilin arasındaki renkte Ayak izin yapraklar Kaldırımda dans ederken bir Hazan Sabahı İlk zil sesine Koşan örgülü saçlı sevimli bir kızın arkasında Ayak izin bir yaz Sabahı kuşluk vaktinde Güneş Bulvar’da otururken Bir meşenin altındaki gölgede Bir çocuk zikzaklar çizerek geçer yanından Bir serçe su içer gözlerinden Ve ben Şebnem içerim bahçemizdeki Zambağın Kızıl dudağından Sen her yerdesin Zehra Unutulmuş bu kentin terkedilmiş mahallelerinde Teneffüslerde beyaz çizgili fayanslarda seksek oynayan kızların gözlerinde Tanımadığı biriyle gerdeğe giren bir başkasının gözyaşları ile karışmış Kan, zerlelerinde Sen her yerdesin Zehra Yusufçukların yuva yaptığı bir zeytinin Güney Rüzgarının okşadığı dallarında Çölde kaybolmuş bir adamın Serab’ın daki vahada Gümüş taslarda ballı şerbetler Soğuk sular sunarsın Ona Sen her yerdesin suda havada toprakta Hayal kırıklığıyla Kederle özlemle Umut’la aşkla isyanla dolu sol göğüsümde atan mavi kentin Çıkmaz bir sokağında Bir tarafında ben bir tarafında Dünya Bir tarafında Annen baban ve Allah diğer tarafında ben Şarap kadehleri ve acıyla isyanla aşkla umutla dolu şiirlerim Bir tarafta Cennet bir tarafta cehennem Ne olur sevgilim Gel Yan benimle... Zehra Ve Bazen de Görürüm seni kamerin somurtkan çehresinde Melankolik bir melodi getirir Rüzgar geceyi bir hüzün kaplar Ve sen orada kristal bir Kayanın üzerindesin Elinde gümüş renk bir keman Telleri siyah saçlarından Ahşabı da benim Kafamdaki tahtalardan İşte O yüzden Deli diyorlar bana Zehra Ben Aklımı Bir Avuç Dolusu şiire bir gönül dolusu müziğe Sattım Zehra Ben Aklımı Nazenin bir perinin ip üstünde sallanan kırmızı Entarisine yeşil çorabına mor sütyenine Mavi eşarbına sattım Zehra Ben şimdimi Billur bir fincanın dibindeki fal’a sattım geleceğimi Cami kapısında dilenen bir koca karının avucuna bıraktım Ben geçmişimi beni asla görmeyen gözlere harcadım ve geleceğimi de harcıyorum Zehra Ellerin bir yabancının elini tutar Ellerin benim etimden kemiğinden kanımdan oyulmuş bir Kemanı tutar Çalarsın bir Nağme Yıldızlar ağlar Çalarsın bir Ezgi Samanyolu’nu Hüzün kaplar Bir kedi ile köpek dans eder Bir salyangoz tavşanı geçer Bir kaplumbağa aslana övünür tecrübesiyle Sen uyurken ben yaşıyordum der Bir tavuk son nefesinde etim haram olsun der Ölü Bir çobanın koyunları yasını tutar Bir halk uçuruma daha önce gidilmiş yollardan gider Tüm patikalar birbirine benzer tüm ahlaksızlar namusluluk iddia eder Ve Ahmaklar onları izler Ve babam mürekkeplerle abdest alıp sandık odasında ikindi namazını kılar Ve sonra bülbülleri kesip kumruları boğup Gülistanı ateşe verir bütün güller kaçar ve sonra kanlı elleriyle Fuzuli’nin arkasında akşam namazına durur Gece Karyolamın üstüne bir daha çöker Bahçede bir kurbağa güle şarkı söyler Yaz yağmuru Beş dakika’da çiçekçileri ıslatıp Diner Karanfil satan çocuklar sinemadan dönen bir çift ve beyaz sakallı yaşlı bir ayyaş bir birahanenin sundurmasına sığınır Ama rüzgarın hışmına uğrayan ihtiyar bir dut ağacındaki yuvası dağılır Zavallı bir kırlangıcın Ve elektrik çarpar ıslanmış serçelere Ve saçını sakalını ayakkabı boyasıyla boyamış bir başka yaşlı Sarhoş Caminin ıslak merdivenlerinden yuvarlanıp düşer Ben damdan arka sokaklar’a bakarım Bir çocuk kazmayla su borusu kazar Bir genç Elektrik direğinden ayaklarından sallanır Bir başkası beyaz pervaneden kendini Asar Ve küçük bir kız kapı kapı dolanıp yumurtayla yoğurt satar oyuncak bebeklerini annesi tandırda yakar incir ağacındaki salıncağı Rüzgarla sallanır gölgesi ip atlar Sedef oynar Ve kesik saçlı sıska bir oğlan Karanlık bir kuytuda kaçak içki satar Ve polisler arka sokaklarda devrimcileri kovalar AskerlerArka Sokaklar’ı kuşatırlar’ki Halk sarayların olduğu yerleri görmesin Arka Sokaklar’da tavuk etinin kilosu üç kağıda Dana etinin kilosu on iki kağıda Kadın eti ise yırmi beş kağıda Ve Çocuk eti bedava Arka Sokaklar’da Zehra Sen bir şarkı söyle belki dünya eski haline döner Silahların olmadığı günlere tel örgülerin Sınırların olmadığı Papatyalarla incirlerin değiş tokuş edildiği günlere Aşıkların ırmak Kenarında nergislerin dilinden konuştuğu Bir adamın Atıyla yoldaş olduğu Bir Kadının güneşe darı verip Mercimek istediği Ve bir başka kadının sokak ortasında büyük kazanlarla bulgur kaynattığı günlere zeytinlerin Yakılmadığı Güvercinlerin kesilmediği hurmaların Özgür olduğu Çocukların balçık tepsilerde portakal dağıttığı Çocuklarin güneşe süt dişi verip geyik Dişi istediği günlere Bir ressamın yumurtaya bakıp kuş Çizdiği günlere Bir şairin gökkuşağını atkı yapıp boynuna doladığı günlere Bir ceylanın bir Aslan’la yoldaş olduğu Ve kurtların vejeteryan olduğu Benim okul önlüğü ile marşlar okuduğum günlere çocukken ne de mutluyduk Zehra Sen bir şarkı söylerdin ölmüş bir adam kalkıp dans ederdi Zehra biraz neşelen Birazcık gül Belki babam da Güler ölümün rengi şakaklarında Belirdiğinden beri şeytanın gölgesini yatak odasında gördüğünden beri Gülmüyor dolunay gibi somurtkan yüzü Nardan limondan portakaldan tat alamıyor Babam havadan Acı soluyor beyaz kağıtlara kanlı şiirler kusuyor Mercan tesbih Düzer gibi kafiyeleri düzüyor Her günümüz cehennemden bir bölüm gibi zehra Fırat ile dicle mürekkep olsa kıyılarındaki hurmalarda kalem ve Ninava çölüde Kağıt Sığdıramaz içindeki acıları babam Zehra ben damdan avlu’nuza bakarım Bahçedeki zanbak üşür güneşi örterim üstüne sabah olur Baban ahlaksız der bana Ahlak her yerde Ahlak herkesin dilinde Ahlak kör bir kadının gözleri Ahlak Bağdat’ın yeşil bölgesindeki Billur villalarda Ahlak Adalet saraylarının kuytu odalarındaki beyaz zarflarda Ahlak medyanın basının şeffaflığın’da Ahlak gazetelerin Şahşahalı manşetlerinde Ahlak gazetelerin üçüncü sayfalarında Ahlak New York’ta parklarda soğuktan donan Afrika’da acından ölen venezuella’da ölmemek için terasta patates eken Afganistanda yol ortasında kırbaçlanan yemen’de Sargı bezi bekleyen Sincan’da Öz dilini konuşamayan arıkan’da diri diri yakılan Bir başka memlekette türkü söyleyebilmek için ölen ve Bağdat’ta Şam’da pekin’de kiyevde Ankara’da Tahran’da Atina’da pırağda ve dünyanın bütün memleketlerinde çocuğuna süt alabilmek için etini satan tüm kadınların yaşantılarından uzak onlara bunu yapanların ahlak polislerinin gözlerinde Ahlak On bir yaşında bir çocuğun sırtındaki çimento torbasında Ahlak dokuz yaşında bir kadının bacak arasındaki zarda Ahlakı Roma’da Madrid’de öldürüp sonradan koronavirüsü teşhisi koydular ona Ahlak sıcak bir öğle vakti katledildi Kerbela çölünde Ahlak kurşuna dizildi bir eylül sabahı Sincar Dağında ahlakın kanlı cesedi bir okulun bahçesinden bir helikopterin ayak takımlarında yükseldi Bolivya Semalarına Ahlak diri diri yakıldı Nazi kamplarında Ve açlığa mahkum edildi gettolarda Ve şimdi her gün ölüyor coronadan Hastane koridorlarında Şimdi her gün ölüyor açlıktan ahlakı Yahudiler çarmıha gerdi Hristiyanlar kazığa oturttu Müslümanlar kafasını kesti Budistler derisini yüzdü İndostlar cesedini yakıp küllerini ganj nehrine attı Ahlak siyah derili bir adamın ruhuydu Sarı bir yanki’nin dizleri altında boğuldu Ahlak öldü o kutsal ruh öldü Yahudiler öldürdü Hristiyanlar gömdü Müslümanlar duasını okudu İşte böyle Zehra öyle büyük bir kaos var ki bu hiçliğin içinde Her şey karmakarışık Herşey anlamsız Her şey acı verici dünya çekilmez bir yer Ama Nereye gitse insan İllaki bir anlam bulur Onu yaşamda tutacak Kimi mal mülk para’da Kimi şan şöhrette Kimi kadında sexte aksiyonda macera’da Kimide devrim’de Hürriyette eşitlikte İllaki bir şey bulur insan değer katacak yaşam’a Kimi de aşk’ta Zehra Ahh Aşk nasıl da yakışıyor adının yanına Benimki sensin zehra Ah Zehra nasılda yakışıyor adının yanına !!!! Ali çolakoğlu /Haziran /2020/ Telafer / |