SEN BAKIŞLI GÜNEŞParlak ve telaşlı çok manidardı bu sabah sen bakışlı güneş çocuklar el ele tutuşmuş bekliyordu kağıt uçurtmaları uçurmak için ve sen bakışlı güneş gülümsüyordu onlara bayram havası yaşıyordu kır çiçekleri ile kanatlarında sedef biriktiren kelebekler ve aralarında gözü yaşlı bir güldü seni bana anımsatan koparılmıştın körpe duygularının bahar’a meyilli bakışlarından ay küskünlüğünü ilan etmişti yıldızlar sürgündü puslu gecelere ve sen dönüyordun hüzünle donanımlı bir çarkın içinde senin bakışlarının konakladığı her yerdeydi masumluğunun gök rengi dağın zirvesinde dik duran bir sümbül kadar güçlüydün dağ eteklerindeki kardelen kadar dirençliydin şimdi kuru dallarında hiç yaprak yeşermeyecek ağaç kadar sevgi ikliminden yoksunsun bilmediğin bir dünyaya sürgün edilişinin manidarlığını bilmeyişin kılıcı keskinliğindeydi gözleri fersiz celladın gülüşlerin eksik kalmıştı bakışlarının masum köşelerinde, saklanmış ağlamaya hazır bulutlar gibi suçluydu herkes lakin sen suçlarla örülmüş bir kafesin içinde, esaretliğin verdiği canhıraş bir afetin altında ezilmiştin kafesin hangi dehlizine parmağını uzatsan suçunu uzatıyor ama ömrünü kısaltıyordun uğrak yerin kalmamıştı tükenmiştin yaşamın bütün zorlukları omuzlarında uykusuz geceler diziliydi göz kapaklarında körpe duyguların yüreğinde paramparça sen delişmen bir denizin yağmur öncesi haliydin avuçlarına kına diye kor ateşini çaldıklarında müebbete mahkumiyetin bağırıyordu avaz avaz masum bakışlarının düştüğü her mecrada Hülya Çelik |