CAN G/ÖZ/ÜM(Selma Pekşen)
Can çekişen fukara yalnızlığın
Fersah fersah büyüyen karamsarlığına Bir de gariban vuslat masalına mısralarım… Dinle, Hırçın dalgalarımın yakamozu! Sana eğmiş dallarını bu salkım söğüt, Rahm-ı mabedinde çırpınırken can kuşun, Tuz basmayı unuttuğun yaralar eşelenir. Ve kan/ar fıtrat, acı(ma)sız… Bir çocuk tebessümünde dile gelir hilkatim. Masumiyetin timsali bir çift nur… Sus/ar ölü mateminde ay/an/sız. Arz, mesahası dar kabir… Söyle sabi bakışlım! Deccal’ını beklemez mi uçsuz günahlar. Yalazları kamçılanmış bir volkan düşün, İnadına püsküren na-caiz kızıllık, İnadına, Ateşin aşkı körüklenir, Vuslat, alevden kollarında. Pervane vazgeçer mi sevdasından? Ölüm bile olsa serencam… Ölüm bile olsan can… Bilmem ki, Yâdına yansır mı hala çırpınışlarım, Saman çöpü, umut kırıntılarına tutunmuş, Dipsiz siyahında, şulesiz boğulurken gecenin, Bir yudumluk teneffüs arayışım… Canım kanamıyor artık gülüm. Yezidin kör testeresinde kesilirken tenim, Yahya sesli inlemelerine kavuşur tin, Sukutu harmanlarım, yedinci katında arşın. Varsın kelepçelensin siyah, gözlerime Katli vaciptir kara gecenin… Artık suskunum, Tan olup ağarıyorum saçlarında, dağların Miskin ve arsız gülümseyişli güneş, Leylimi çalan musibet… Çocukluğa inat, baş gösteren aydınlık korkusu Oysa bir çocuğun karanlık korkusu, sızım… Ve içimde bir yerlerde dingisi bulunmaz yangın. Çabalarımda büyür yalnızlık, Kum taneleri gibi savrularak sahra fırtınasında… Bir lanet ilmeği boğazımda, Avazım suskun, suç suskun… Hatırlar mısın? Ihlamur kokulu tütsülerle yayılmışlığımızı, Bir tutam yeşili, kır sanmışlığımızı… Yok olmak isterdim hep gözlerinde Ve göğsümü yastık edip düşlerimize, uyuturduk Oysa şimdi, Isırganlara belenmiş bir hülyanın kuşluk vaktindeyim. Kalemin kurşuni sevdası da olmasa, Ak bağrında kıvrandığı defterin her varağına Nasıl diner bu ahvalimi vuran, Ölümün mümessili uykuları yırtan karanlık… Böyle mi olmalıydı gülüm. Düşündüm de, Boş ver gitsin! Düşünmek, düşmekten betermiş meğer. Mahremiyetin sinesine kan damlamış, Umar, umursuz. Gafletin gömleği yırtıldı çoktan, Defne ağaçlarına astım titreyen ellerimi. Ayaz arındırır belki avuçlarıma sinen terini. Ömrün son treni geçip gitmeden gülüm, Bir seher yeline bağla gözlerindeki hüznü. Seyrin dur(u) kalsın çocuk. Ayn-ı iğ/de hali, Yeşilin beyaza dönük yüzü, İliklerime sindir kokunu… Dedim ya, Dünlerimin vebalsiz berraklığı, Yarınlarımın yağız delikanlısı, Köklü hasretlerini ne kadar tırpanlasan da Alazasından filizlenir diye korkarım… Didelerimin yağmuruyla sönen yangınlar Köşe bucak saklanmış, Hayâsız bir kıvılcımla alazlanır diye, Bir de umudun zümrüt renkleri Kasım tenhalığında solar diye korkarım. Farkındayım, Acemi telaşların tuhaf çığırtkanlığı Şek(il)siz çabalarına tutunur… Ve içimde her gün, Bir kanserli ayrılık ölür… SELMA PEKŞEN |
Boş ver gitsin!
Düşünmek, düşmekten betermiş meğer."
Zordur düşünmek..Hep korkarlar ondan, bunu yapanı da aşağılarlar bir de !? Ne olur düşünmeyi hiç ihmal etmeyin! Düşünmenin içinde düş(le)mek var, düşmek var ve fikretmek anlamında yeni düşünler bulmak, düşüncelere ermek, ilerletmek var düşünülmüş olanı..
Saygı..
Göktürkmen tarafından 7/26/2008 11:12:48 AM zamanında düzenlenmiştir.