Kartpostal Rafları
Bir şiir okudun sen...
Sesinin arasında alın yazısı yerle bir olmaktan geçen bu şehir, tekrar kırtasiye önlerinde dönen kartpostal raflarına konulabilecek kadar güzelleşti.. O delirmiş yıkıntıdan çok sonra görebildim seni Buraların sarıya boyandığı o ağustos ayında Sallantıda kalmış bütün hayatlar adına, o terminal her kavuşmanın enkazıydı artık Yanına gelirken 92 model eski kasa bir broadway müzikalinde "Bende bir resmin var yüzüme bakmıyor" diyordu Ve ben hala teknolojiye ayak direyip, her açıldığında içinden dökülen hayal meyal zamanları ayıklarken eski bir fotoğraf albümünden Biraz da yeni çağ aşkları gereği, sen ısrarla beni görüntü oynatabilen anılar arasına kaydetmeye çalışıyordun ki kareli gömleğim en az benim tamamım kadar romantizm baltalıyordu Yani bütün ilişkiler güncelleme gerektiriyorken, bizimki yine de ucu yanık bir aşk terminolojisiydi, öptüğün yerde küller bitiyordu. Köşe başları tesadüfi sevdalar yerine, kendini moloz yığınlarına teslim etmişti Tapu da kayıttan düşülen arka bahçelerde, ilçe belediyesinin onayı olmadan el ele tutuşuluyor, Apartman boşlukları intihara elverişli planlanıyordu Israrla mimar sanılan bir dostum, eski kapılar çiziyor geriye dönüşümüz kolay olsun diye Yumurta topuklu abilerin sığınakları serbest piyasa tarafından yerle bir edilmişken, hatırlarsın o pasajların birinde alkol sınırı çizgilerine basmadan, parmak uçlarımızla yürümüştük Retro’ya İklim değişiklikleriyle de mücadele etmek adına, sürdürülebilirlik raporumuz iki arjantin bardağında geldi Diego Armando Maradona’nın emperyalistlere attığı son gol kadar olmasa da, bana değil ama Tanrı’nın elinin sana değdiği çok belliydi Senin yaslandığın duvarda Türkan Şoray, benim sandalyemin arkasında Yadigar Ejder posteri Bence senaryonun daha en başında bir terslik vardı, Şişenin "içindekiler" etiketine de güvenerek, suni enzim eklenmeden tamamen doğal yöntemlerle bir şeyler gevelemeye çalıştım, Ama nafile!! ağzımda yeni dünyanın kısır kelimeleri Ar damarı çatlaklarım da, müfredat dışına çıkıp yeni kaynaklar ararken ben, Hatmettiğim isminin sözlük anlamını defalarca tekrarlayıp defalarca unutmuşken, Bildiklerimin tamamı utangaç bir gülümsemene yenildi Zaten biriktirdiklerimin hepsi de Ziraat Bankası’nın paslı demir kumbarasında kilitli Aslına bakarsan silaha dönüştürülemeyen bütün metaller, kolye olarak denenmeli utangaç boynunda Hem hatun kişi niyetine okumadık mı "Ayrılığın Hediyesi" şiirini.? Bak inan buna sevdiğim Yusuf Hayaloğlu ve Zürme suresi 53.ayet seni daha çok sevmemi sağlıyor.. Bir şiir okudun sen.. cümle sonlarındaki boşluk eve geç kaldığım yatsı saatleriydi.. Sende biliyorsun yaptığı bir yanlışı ömür boyu çeken çocuklardık Ve bak ekmek mushaf çarpsın ki inandık kendimiz dışında her şeye Önce Allah’a, Cosby ailesine, öğretmenlere, bir gün zengin olacağımıza, Fenerbahçe’ye ve Ferdi Tayfur’a inandık Ve annemin gülüşünü donduran Polaroid’e binlerce kez şükürler olsun Onun diktiği kara önlüğün yakasından düşerken ay yıldız, yakamızdan düşmüyordu Sam amcanın elleri Buralarda Amerika’nın süt tozu, tebeşir tozundan her daim daha önemliydi Yüce devletimizin okullara dağıttığı radyasyonlu fındıklar, Çernobil’den daha büyük faciaydı Ama kıraathaneye bağlamasıyla gelen bir abi söylemişti ; "Bir derdim var bin dermana değişmem" kansere iyi gelen türküler arasındaydı Çayın cibresi dudaklarımızda radyolojik bir saptamayken, Çatlamış parmak uçlarıyla ülkemizin ne kadar güçlü olduğunu arıyordu dedem radyoda, Ve radyo Laura Branigan çıktığında, kapatılmayacak güzellikte bir cihaza dönüşüyordu Ne olur bizi o Arkası Yarın oyunlarından birinin içine bırak sevdiğim, "Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde" gerekirse eğer zehir zemberek açıklamalarda bulun, Medeni hayatlardan örnekler verip, sosyolojik saptamalar yap n’olur Mesela açıkla ; neden ekmek bulamayanlar, en çok pasta savaşlarına güler televizyonda.? Belki evinin önünde böyle erken öldürülmeseydi Mustafa abi, bizim televizyona da kuvvetlendirici bağlayabilseydi, görebilecektik belki Luis Alberto’nun Marianna’ya kavuşabildiğini Veya sen iyisi mi bir Yugoslav filminde çıplak bir kış ağacının gölgesinde bırak bizi "Yaşadığım sürece ruhum bedenimden mahrum kaldı" derken yanlış çevrilmiş bir Lübnan şarkısında, sımsıkı sarılalım birbirimize Sonra o kocaman gözlerini koparalım bütün yaşatılanlardan Sanki bütün yanlışlarımız yaşlı bir alışkanlık, Bu kemirgen prodüksiyon, bu senkronizasyonu bozuk ses kaydı sonlansın artık Zaten yeryüzünü yağmalamayı göğü daraltmayı iş edinmiş insanoğlu Zaten uzun yaşamla cezalandırılanların hepsi burda değil mi.? Biliyor musun hala şaşırıyorum nasıl ölmediğimize Alnımızdaki her çizgi, iyiye dönecek birkaç yazgının üstünü çizmiş sanki Daha önce de dedim ya, hayat aslında tulumba önünde sabahladığımız o gece bitmeliydi Tamam da ya kaçırırsam beni anlattığını sandığım bir mısranı Bir bebeğin ilk iç çekmesini hissedemezsem, içime çekemezsem yaşam kokan nefesini, Ya şahit olamazsam kırılan saksıları boyadığına, Bir daha göremezsem gülüşünün bittiği yerde isimsiz bir çiçek açtığını, Ya baş parmağımı sımsıkı avuçlarına alırsa bir kız çocuğu daha.. Bir şiir okudun sen.. şahit olduğum en savunmasız sığınaklardı kelimelerin Kullanılmayan arka odalarda, camın pervazlarında biriken çam iğneleriyle görülmeyen yaralarımı dikerken ben Sırf sen "İnsan aşktan vazgeçtiğinde yaşlanır" dedin diye, Tersten sökmeye başladığım bir duvar takviminin altında, ilk günkü kadar kıskandım geçmişini Anladım ki yarın ne olacağını bilmekmiş hayatı sonlandıran Ahşap bir pencere altında sıkışıp kalmış bir yazıya aldandım baya, Sevdiğim bak, bu hayale inanmak için akıl hastalarının yazdığı bütün şiirleri okudum bağıra çağıra. Sıkı yönetim ilan edildiğinden beri su dahi verilmemiş bir kitapla yatıp kalktım günlerce, Fikrimin ince gülü, iyi niyet karinem, mutlak hakkım, zaruret halim, İşçi Hakları Beyannamesini yazalım Starbucks bardaklarına Elindeki büyük ikramiyeyi satmaya çalışan milli piyangocunun geçim sıkıntısı kadar trajikomik işte herşey Camii önündeki amele pazarının yanından ne kadar şanslı olduğunu düşünerek geçmek kadar da riyakarca Gece vardiyasından dönen, primi asgariden yatırılmış bir kadın işçinin kirpiklerindeki uykusuzluk hatrına, Sanayi devrimini yapalım, bir kapı arkasında taşınırken kasten bırakılmış babamın Sümerbank kabanıyla Hem babam mutlaka daha iyi anlatırdı, yirmi yıllık ispanyol paça pantolonu ve lostradan geri gelmeyen ayakkabılarıyla Olanaksızlığı, toplumsal aşağılamaları, İşçi maaşının en kallavi ödülü tekel rakısı ve birde sert tütünden sarılmış sigara varsa, Halk partiyi, halkın nasıl kendi kendine yenildiğini, tırnaklarındaki kirin nasıl derisine işlediğini daha iyi anlatırdı eskiden olsaydı, Hem bak eskiden kırılmış merdivenlerde oturup okul dönüşlerinde yolumuzu gözleyen, yufka yürekli kadınlar karşılardı bizi, Ekmek ki maddenin en katı hali, ekmek ki kapitalizmin en bayatlamış teziyken, Akşam yemekleri vardı, bir tığ söküğü gibi dağıldı sonra dantelli masa örtülerinin üzerinden, Susmakla bilenen paslı bir makas, kömürlü bir ütü hiç aynı izden yürümeyen ve taşlı bir çakmakla yakılan dış görünüşün sağdan soldan çıkan kibirli ipleri Sanki sevdiğim, ilk biz tattık şu büyümek illetini "Çocuklaşma Allah aşkına" dendikçe, kimseye malzeme olmayacak bir sır tutuyorum tırnaklarımın avucumu kanattığı. Erik pestillerinin asıldığı o derme çatma avlalara koşuyorum, O dere kenarındaki buğday değirmenine Mesela hiç çıkmıyor aklımdan yorgan tamircileri Yani anla işte, ısrarlı bir geç kalış bu bendeki Olmaz ihtimaller üzerine kurulurken dünya evleri, Kendi uğursuzluğunu helal süt emmiş incir ağacına yüklemektir medeniyetin geldiği son nokta, Bana kalırsa eğer ocağın tam ortasına dikilmeli ve teknolojik gelişmelere destek olmak adına, önü de Japon gülleriyle donatılmalıdır Gücüm bu kadarına yetiyor, bütün bunlar gördüklerimin nafakası Gözlerimin kenarındaki çizgilerin hepsi el emeği söz nurudur, arz ederim Ve maalesef en uzun sakladığım şey ; naftalinli bir kanepe gözünde sıska bir çocuğun, herkesten tok kalan bakışları Aile içi şiddet, ne kadarda psikodrama ve eş duyumluluk konusunda geliştiriyor insanı.. Bir şiir okudun sen.. söylediklerinin arkasında ezan sesi, köpek uluması.. Teolojik açıdan hiçbir dayanağı yokken, mübarek bir hurafe yiyip bitiriyor içimi Hep aklımda bağı tutmaz kara sarıklı bir derviş, sanki boşa çile çekiyor gibi Artık içimdeki şeytanı taşlamaktan kıpırdamıyor kolum O nakışlı tabaklar kolaylaştırmıyor yutkunmayı, Zaman aşımıyla unutulmuyor haramın acı tadı Yerine getirmediğim altı yeminim var, kadim dinlerin yedieminine çekilen Bir gün, kilit vurulmuş tek katlı bir kütüphanenin penceresinde kırılan gün ışığı, sanki bütün zaaflarımı ortaya çıkarttı Kimsesizlik mutlak doğrudur sevdiğim, bütün formüllerin etrafında buluştuğu Ve metafiziğe verilen en berbat örnektir göğsümden sızan ağrı Nereden bakarsan bak, bir astronot görev esnasında bizden daha yakındır Allah’a Biraz da yaratıcıdan alacaklı olduğunu iddia etmek olsa da uzay çalışmaları Koskoca bir kara delik galakside, iyice aklanalım diye Ve yalan söylüyorlar, eğer istersen Küba’dan da gidilir Kabe’ye Ama fiber optik kablolarda hızı kesilmeyen bir insan eti pazarı, çözünürlüğü yüksek görgüsüzlük festivali, Muskanın boynunda bıraktığı iz, cinsel bir yakıştırmadır artık, Yaradanla aranda açtığın gizli sekme, bir gün yetmeyecek silmeye geçmişini Sesli onay sistemi bütün çığlıklarımızı yutacak yavaş yavaş demedi deme Neyse ki ne güzel anlattın, neyse ki senden öğrendik Nesimi’yi Gerçi çıkıp gittiği on iki kapıdan bir tanesine bile gücümüz yetmedi Hala gösterişsiz seccadelere aklını dayayanlar var, iç ceplerinde Yunus Emre şiiri Her selada tazelenen yaşamlardan sonra, sana en çok lazım olan duayı mezarlıkta bırakmak lazım şimdi Hani içimizdeki açan zehirli otlar, başka çiçeklere şerbetti Toprağa değmesin diye toplanan uzun beyaz çarşaflarda, helalleşmeden uzanılıyorken yarı ölümlere Odun külüne okuyup, üfleyip dilekler düşürüyor bir kadın, bu çağ yangınından içimiz sönmüş çıkalım diye Bakışlarının ışığında ağıtlar yakılıyor, sıçrayarak uyanıyorum Zaten sabah dediğin Yusuf kuyusu.. Dejavu ile hissi kablen vuku arasında boğuşuyorum Ve sevdiğim.. Kara kışla kısalıp katlanan gecelerin birinde, uzun uzun bakıcaz birbirimize nasıl bu hale geldik diye Bir şiir okudun sen.. ölüm var dedin sonunda, ölüm var.. Kıpırtısız bedenleri vururken kıyılara, aldığı bütün çocukları geri verdi denizler Sahtesi satılırken el altından, bilirim ki her anne çocuğuna gözünün ağ tabakasıyla örer can yeleğini Ne ara çocuk nazına katlanamayacak kadar büyüdü haysiyetsizliğimiz.? Hangi ara vicdanın kıyılarından bu denli çekildi sularımız.? Gelecek vaadiyle zehirlemek, kimin aklına geldi bir anne babayı.? Ciğerlerim parçalanana kadar koşarak uzaklaştım oradan Duvar kağıtlarına ekilen çiçeklere aldandım Mahsen meyhanelerinin birinde yaşlanmaktan utanmış insanlar tanıdım Yüzümdeki çatlakları, günlerce aradığım kelimelerle doldurmaya çalıştım Ve yine idam edilen o şarkıda da dediği gibi; "Kendini bilmez bütün çocukların adını Deniz koydum, kederi bende kaldı" Sırf kendime duyurabilmek için sesimi şeytan minareleri toplarken kumların arasında, kulağımda şehrin uğultusu Bu kez anladım ki için hala kanıyorsa eğer, aynı yerden kaynamaz Deniz kabukları Ve biliyorum ki Deniz kenarları artık daha keskindir, evin dış kapısı yosun tutmuş bir hikaye için Neme lazım bakarsın birgün yine Yerebatan Sarnıcında, cebimizde kalan son bozuklukla süresi belli bir masal başlar göz kapaklarında Nasıl ki ifade icat edebiliyor gözlerin, Şimdi dönüp bir daha baktım da, saçlarının bir tarafı kötü sonların mürekkebi, bir tarafı kuşak çatışması Söylesene bu halinle nereye sığacaksın.? İsyan bayrağına dolanmış kalemini söküp, hangi üç ortalı deftere sığınacaksın.? Adi bir etiket yamarlarken kendince kusurlarına Kim sahip çıkacak incelikli sabrına.? Sana da bana da ecza olmaz artık bu yollar Bu taşlıtarla da atılan adımlar, eve varana kadar kendinle helalleşemediğin kadar kısa Şimdiyse vebalin, boynuma kendi ellerimle ördüğüm bir kış hastalığı Ve şimdi biliyorum, bu kırılgan iskeletinin boynuna, ömür uzatma zorunluluğu getirilen şefkatsizce karalanmış reçeteler asılı Ve kan tahlilleri hayati fonksiyonları derinden etkileyen, en soğuk ifşa yöntemidir Kızma bana n’olur, belki herkes kadar yanlış anladım seni Sorgusuz sualsiz biat ettim, adına hayat şartları dedikleri hızla büyüyen bir kambura Yani sevdiğim etrafıma gerdiğim tel örgüyü, ben bilevledim öve okşaya Sende kurtar bütün beklentilerden yakanı Sende biraz yalnız kal, sabrın soylu duygusuyla Ödün vermeme ödül beklememe rahatlığıyla gülümse Kalmasın kimsede alacak verecek de Yalvarırım bir çaresini bul da uzaklaş bu yorgunluktan İlla ki bir yerlerde buzları çatlatan güneş, başka esen rüzgarlar var Beklersen eğer ikindi vakti gelen kuşlar dağıtırlar kafesleri, seni tutmazlar karanlığa kadar Ekmek kırıntılarının hızla değerlendiği bir yer bul kendine Belki o zaman dağılır betondan bahçeler Kuruyan çiçekler yeraltından göç ederler, onları gözlerini kapatarak koklayacak bir iklime Parmaklarına dolanan gümüş sarmaşık bakarsın omuzlarında açar Adın değişir Bahar olur, üzerinde güzden bozma bir elbise Belli mi olur, kendini okursun belki aşkı baştan öğretecek bir şiirde Sevdiğim, bu şehirle arama her depremden sonra daha yüksek binalar inşa ettim Gözlerimin önünde yıkıldı gitti geleceğimin iskelesi Yine aynı terminalde her bilet işaretli yerlerinden ikiye ayırıyor insanı Ve bir seyyar gözlemeci yanında yolumu gözlemen, hala maliyeti en düşük kavuşma anı Şehir kartpostallarının modası geçeli çok oldu ve sevgiliye gönderilemeyecek kadar ucuzladı O eski kapı aralarından sızan yorgun ışıklar, hissiz bir parmakla basılan mumdan mühürlerle kapatıldı Yüzüme baktığın eski bir fotoğraf ve bütün güzelliğin bozuk bir çekmece aralığında artık.. Yani sevdiğim görmesem daha iyi.. Çenenin titrediğini Yutkunurken zorlandığını Ve gözlerinde dağılan boncukları.. Bir gün yeniden yazmak ümidiyle.. Bu defa yaşamadıklarımızı… |
Kalemin, anlatımı ve tasvirleriyle üstün bir bilgi birikimi, gözlem yetisi ve kalbe sahip olduğu yadsınamaz.
Aklımdan şu da geçti: keşke bir tiyatro rejisörü olsaydım da hemen bu eseri bir monolog olarak sahneye koymayı tasarlayabilseydim (izninizle tabii). Umarım ki birileri el atar bu müstesna esere, henüz yapmadıylarsa...
Ve anladım ki; kaçırmış olduğum çok şiir, edebiyat, sanat var bu sayfada.
Çok teşekkür ederim dile, içeriğe ve kurguya.
Saygılarımla, Şair.