Hey Sanrı'mEriyen karın tavandan mütemadiyen damlaması mıydı karıncaları yuvalarından fırlatan Nuh tufanı? Yoksa kalp atışlarımın yarattığı artçı zelzeleler mi ? Donmuş parmaklarımda tetanoz sancısı olmasaydı dinleyebilirdim onların toplumsal kaygılarını. Belki o zaman dağılmazdı gözlerimin mürekkebi ve tekrar etmezdi beynimdeki sanrılı imgeler. Görebildiğim kadarıyla şiirimi piç etmek için çıkan isyanda, nişan aldı soru işaretleri toplu isyan çıkaran ünlemlere. Patlayan silahla zihnim dağıldı. Kafası tahta kevgirle karıştırılmış deliliği bulaşıcı bir derviş, keçilerini kıvrımları teşekkül etmemiş elli gramlık beyni ile kaçıran çobana kişi başına düşen milli gelirin yarattığı hasarı anlatıyordu. Sonra sigara içmenin ve edebiyatla dalga geçmenin dinsel iktidarsızlık yaptığını söyledi radyodaki şapkalı Tanrı. Kimse dinlemediği gibi, kulağını çekerek patlattılar radyonun pimini. Kendini kutsal, putsal ve turpsal hisseden herkes limon damlatarak parlattı mürekkebi dağılmamış gözbebeklerini. İlahi bir ihtar olsun diye çığ düşürdü sözcüklerime sonra. Şapkasının içinden çıkardığı şeytanı karıncaları incitmeden odama bıraktı. Bir vahyin naif bestesini ikram edeceğini umarken tavşan dişli bir şeytanla başbaşa kaldım. Hey Tanrım, şeytanrım, sanrım, sancılarım diye sayıklarken dağılan zihnimi özenle kazıyarak yerden düşten uyandım. Sahi ben kimin hikayesinde rüyaya daldım ?! .... Berrin Nilgün Kılıç |