TAŞLA ŞEHRİ İSTANBULTAŞLA ŞEHRİ İSTANBUL Düşler şehri güzel İstanbul Taşla Yıllar akıp geçerken taşlaya dönen şehir Ey, rüyaları süsleyen güzel İstanbul! Eski sokaklarını, caddelerini düşünmek Görkeminde yıkanmak aşklar, sevdalar ötesi Beyoğlu; Çiçek Pasajı’nda köpüuklü bira Cumhuriyet Meyhanesi’nde yıllanmış şarap Nevizade’de, rakının suya sevdalanması Yudum yudum içmek geceleri sabaha değin Akan bir nehir, yaşamın durduğu Edebiyatçıların kadeh tokuşturduğu Sosyal dostlukların sıcaklığında neşelenmek Barış müzikleri eşliğinde aşkla çoğalarak Kurtarmak seni kıyımlardan, ihanetlerden... ’Pierre Loti ve Aziyade’ aşkı kadar gerçek Yazılan kitap, yaşanan sevdasın içimde. Okundukça okunası büyülü şiirsin Her ilçen binbir masal, her semtin bir öykü Balat, Eyüp, Bakırköy daha sayamadıklarım Taşla düşleriyle çürüyor,’ Resneli Niyazi Köşkü’ İncir, asma bağları, nefes kesen çiçekli bahçeler… Asma köprülerin elmas gerdanlık Ya, yıkılan sayfiyeler, Kadıköy köşkleri Akşamların, hanımeli kokan cazibe esintisi Yazlık dostlukları, tanışları, aşk tutkuları Adalar, vapurlarla öpüşen köpüklü suların Tutku ve coşkuyla beklemek sevgiliyi… Çamlıca Tepesi; şarkıların dilinde Çamlıca bağları, yemyeşil dağları Koruluklar, yeşilin kurban edilişi, Kentsel getirim kapısı ve ötesi Ataşehir, taş yığını, ruhsuz, ürkü saçan yer Dostlukların buz tuttuğu gökdelenler Taşla gölgelerinde kaybolan bedenler. Yıldız gülüşlerin yittiği, aysız düşler Hani nerede yakamoz oynaşmalarındaki büyü Marmara kirli sularının koynunda yatan şehrim Güneşsiz uyanışların titrettiği sabahlarda Can ateşim, canımın içi İstanbul’um… Biliyor musun, bu zulme dur diyememenin Değişim çarkının dişlerini sökememenin Taşla şehri oluşuna karşı gelememenin Ağırlığında ezilmenin, yok olmanın anlamını Ben gibi, ’Çevre Bilimciler’ gibi sen de biliyorsun, Kadir bilmezlerin elinde çaresizce, çaresiz kalmayı Bir zamanlar; ‘Taşı toprağı altın’ kentim Şimdi ise; Taşla şehri İstanbul’um |
sevgiler