öyleyse...
içimin şark kuşağında
hüznün atları şaha kalkmış kılıç yar elinde, darbesi can evimde... cengine esir iç süzümlerim şu hissin icmaline gelince içimin kaleleri viran hüznünde istila... nefeslerinin lavına tutulduğum... bir nehir yatağı ki ağzımın çukuru sussam içimi, konuşsam içini yakacak her gün yeni bir suç yüklerken sorgu odalarında suçsuzluğuma cümle hücrem... ölsün han/hare... öyleyse kabul! vedası fevk-i köz sevgili nev gizlerini topla saltanatını toprağa verdiğin aşkın vur mührünü nifakı iç çürüten yalnızlığa içimin paslı raylarında çekiç sesleri onulmaz acılara dar kurmuş sevinçlerim tersinin askısında öyleyse ger ipleri kopar boynumu zan kapılarında biliyorum... epeydir için ahraz yakarışlarıma bir Leheb öfkesinde... gözlerin süngü çekmiş ağzın kin taşıyor uykularıma yutağı dar nefeslerim cebrine sığınsın pers tepelerine kurmuşsun divanı öyleyse haber sal celladın yedi beyi gelsin kıdemince vurulsun fir orağıyla hizâ bakışlarıma ey arş’ın sahibi... yedi düvelin kıyametinden geçerken ağzımda zemli bir ölüm mayalanıyor öyleyse çağır İsrafil’i üflesin sûra... nasılsa gelecek ölüme, gecikmeyelim... |
bir yok oluşun narası yankılandı sanki kulağımda
...
selam olsun şiire