İyiyim
Uğultulu bir vakitti
düşlerimi uğurlarken... Ne akşama benziyordu, ne de sabaha... Zaman ne geçmiş zamandı, ne de gelecek zaman... Ta kendisiydi... Şu anı yaşıyorken bırakıyordum intihara meyilli hayallerimi, dipsiz uçurumlardan sonsuz bir boşluğa doğru... Bırakıyordum hayallerimi... Bırakıyordum... Tenime değen rüzgar esintisi değildi, etin seğirmesiydi... Ürperiyordu her yanım... Usulca yağan gökkubbenin karları, bütün çehremi derin gizlere boğuyordu... Yollar bile yol değildi, sanki ayrılığın iç çekişleriydi... Ay ışığının toprağa yansıması ağaçları titretiyor, ve dalından düşen her yaprak, adeta sigaramın külleri gibi etrafa dağılıyordu... Sanki pişmanlıkla minnetin harmanıydı her yer... Harmanıydı... Acılarım vız geliyordu artık... Küçük bir kulak çınlaması, ve toz pembe hayallerim yok oluyordu gözlerimde... Ne kadar uzun, ne kadar mağrur, ve ne kadar buğulu olursa olsun, hiçbir nefes, rüzgarın camlara çizdiği resimleri silemiyordu... Ya da ben öyle hissediyordum... Açıkçası; gidişinle yarım bıraktığın herşey, sanki tamamlıyordu kendini... Sensizlik... Sensizlik o kadar zor olmasa gerek... Zor olmasa... Yalnızlık bütün herşeyin ben olduğu bir ruh alemine sokuyordu beni... Küçük bir çocuk gibi... Küçük bir çocuğun kalbi gibiydi kalbim.. Güneş yanığı... Sanki bulutlar oyalar işliyordu toprağa. Bir lambanın ışığı gibi aydınlatsamda etrafımı, ışığımın gölgesi acılarımla doluydu... Ama geçecek... Biliyorum... Yalnızlık eski bir defter, ve ben yalnızım... Evet... Sensizim ve mutsuzum belki... Ama iyiyim... İyiyim... İyi... Yazan : Recep Hamza |