TAŞINMAŞiirin hikayesini görmek için tıklayın İlahi:
Asla gerçekleşmiyoruz. Karşı karşıya duran iki uçurumuz biz. Cenneti hayranlıkla izleyen bir kuyu... Fernando Pessoa Sessizce iniyor Geceye rengi İncelikli ürpertilerin Zamanı şimdi Ellerim kadar olamayan şeylere sahip Yokluk Alaca karanlığın keyiflerine açılan kapısından uzanıp İçimin hüzünlerini seviyor Elleri Ellerim kadar olamayan Yokluk Her şeye sinmiş olan hüznüme çare değil Keyifli olan belki de budur Çaresizliğinde bir vasfı var. Akşamın başı eğik yokuşlarından Ellerimsiz bir düş geçiyor Yollarından Ruhumun Neyse ki bir aklı yok Aklını yitirirdi bunca acıdan Öyle dik bilsen şu yokuşun Nasıl eğilmesin Asfaltın karasından Ve hayati yorgunluktan Sesler Tozlu elleriyle yollarda Tutunuyor Bileklerime Yokluk Tütün kokan parmaklarıyla Omzuma üflüyor sokak rüzgârı Alaca karanlığın doğurduğu Çok çokuncu sokak çiçeğinin Gözlerinin kanadığı parklarda Uyuşukgezerlerin elleri yudumluyor Yapraklarını Umursamaz ellerimle seviyorum tüm çığlıkları Çünkü Umursamıyorum İçimde varoluşun kutsal kelimeleri cümleye durmuşken Tek kutsadığım yazdıklarım Öyle zevkli ki midemdeki Melek tavusun inleyişi Doluyor avuçlarıma Şeffaf bir cümle gibi Tatlı bir seğirmesi var Kabuklarımın Uçsuz bucaksız bir düzlüğün Tek yorgun yokuşu benmişim gibi Duygularımın sürekli yumruk yediği bir vadiye Uzanan elleriyle o yokuş Ciddiyetsizlikle karşılıyor Olan biteni. Hiçbir ele ait olmayacağım Hiçbir elde benim olmasın Birkaç bozukluk ediyor vicdanım Kirli, minik avuçlara bıraktığım Sokağın nargile kokusu var bir de Genzimi yakan sahte elmadan Ademin dudağından Etrafa yayılan Gözleri geliyor aklıma Tüm sığlıkların üzerinde Coşkulu bir kalabalığın Karmaşık gürültüsüne benzeyen Sanki gelecek gibi Dönemediği o köşeden Kaba saba insansı harislikler Etimi yakan binlerce ateş parçası gibi Dağılıyor tüm bedenime Yaşadığım hayatsız süreğen de Tek çıkışı çiziyorum kelimelerden Yazmaktan öte hislerimi anlayan bir şey yok Üç yalnızın bir gerçeği götürdüğü Köhne düşünce labirentinde Yorgun bir fareyi oynuyorum Dikkatimi dağıtsın diye var şu yokuş Kamburunda acıdan kum taneleri Nasıl eğmesin ki başını Beynimi oyan düşüncenin Düşlere açtığı pencere sığınağa bakıyor. Yokuşun aksayan kaldırımları İçine yaşlandığını sesleniyor Gevşeyen taşların arasını Sudan sebepler ayırıyor Kendini beğenmiş satırların ulansın diye Şiir değil Bu Giden şeylerden yansıyan bir Filigram… Deniz... |
Bir şiire yorum yazmıştım üç gitti birini sildim üç yorum birden bitti
filigram diye bitmiş şiir son okuduğum "Fragman" Stefan geldi aklıma ve okurken of çekmeyi ihmal etmedim rahmetli dedem af çek derdi ama o devir değişti of...
Neden bizler güzel kaybediyoruz
neden saflık
neden samimi
neden bu samimi niyet
neden kızar insan çeker tütünü ciğerlerine art ardına
neden değer verdikçe güzel kaybederiz
neden yüzümüz gülmez
neden gülmek istesek gülüşümüzden vuruluruz
neden kader bizden yana değil
neden tanrı
kutsal kitap kimseyi benden fazla severseniz sizi ona yar etmem derdi
neden yar olmadı sevdiklerimiz
neden gözyaşlarımız yanaktan dize bir kurşun gibi saplanır
neden yasaklıdır bize güzel şeyler
neden dokunamayız
sese ışığa fere
hele hele
kırmızı
neyse
ve yine sövdüm gelmişime geçmişime
yazmanın okumanın bilginin suç olduğu bir şehir sürgününden
hatamız olduysa eğer hur gitsin