DÎL
Seven, işini bilen dîl; işini bilmeyen değil;
İşini bilmeyen bir dîl, aşkla haşır-neşir değil; Fehmeyle be ey beşergil, şunu anla, çok iyi bil…!... Sevmek için var oldu dîl, hiç sevmemek için değil…! Dervişsen iyi bil dîlin, sevmektir tek ana dîlin! Ses dili dışıdır dîlin, kâlb dili içidir dîlin; Anlatmaya yetmez dilin, merâmını ana dîlin; Çünki merâm, sevgilinin “Sev!” Dediğidir, bilin…! Geçmektir aşk ten-û candan ve dâhi ömr-û cihândan… İçmektir hem nihânından esrârı menbaından; Olsa da ecel kıvâmından, şerbet-i candır cânândan; Zehir olsa yâr elinden, içilir imiş aşkından. Bu demi aşk demi derler; silkinip uyansana sen! Sevmeyen dîli n’ederler? Sevip sevip yansana sen! Yanan yanana hep eller, az değiller, baksana sen…! Yananlar hep belli eder gözlerinden, anlasana sen…! Tutuşacaksan tutuş dîl, rıhlet ânı nice kaldı…?!... Belki de üç-beş gün… belki bir gündüz-bir gece kaldı!... Denecek, üç-beş söz belki… belki iki hece kaldı!...?... O da sevdiğimin adı, çünki aklımda o kaldı!... ALİ, ver onu dîline, sevsin de sevsin onu dîl…! Sevgisiz-sevdâsız kalmak bak, hiç mi hiç kolay değil!... Sevmeye geldin dünyaya, durma gayri, aşka eğil! İyi değildir başka meyil, çün, Hakk’tan gayri yâr değil. |