GÜL-BÜLBÜL-GÜLİSTAN DESTANI
Süründüm ben gülyağını, çatlar mı bilmem bülbüller?!...
Gene âh-û figânını koyuverdiler gülistanda. Cihân duydu âhlarını, gitti diye elden güller; Basıp da yas havasını, ötüştüler gülistanda. Değmeye görsün gagası bülbülün, sevmek çün güle…!... Güle bülbül dadanması denir buna gülistanda; Çok zor gelir bırakması gülü, sonunda bülbüle; Çün, eyler gönül sefâsı bülbül gülle, gülistanda. Kıyılır mı bülbül cana, gonca gül iken cânânı?! Gülse, dalında kalana denir her dem gülistanda; Dalında onca gül gonca; nice bülbülken yananı Bülbülse güle yanana denir bunca, gülistanda. Bülbül be, gül mü sevdiğin?! Hayır…! Ne gül, ne dal-çubuk… De: Aslı nedir bu işin, bu iş ne iş… gülistanda? Dal-çubuk deyip basma, in o çıktığın yerden çabuk!… Dikkat et! Gülü sevişin usûlü var gülistanda. Bastığın yerler dal değil, hâl bil!.. Çün, hâla kondurur… Ki, hâlden hâlvete meyil dürûr a’lâ, gülistanda. Gülden alınan bal değil hâldir ki, ikbâldir, nûrdur; Hep baldan öte şeylergil(!) dürûr hâlan gülistanda. Utana arılar bile, konmaya vech-î nûr(!) diye; Etmemiş Hakk, balı bile müsâade gülistanda, Çıkacak olan yağ ile(!) daha tatlı olur diye; Sürülür göz yüz ve ele baldan a’lâ, gülistanda. Tadı mizâcında onun, hele bir sür de o yağı…!… Kalırsın mazharında nûrun zifrde dahi gülistanda; Adı mizâhında onun; izâhâtı zeytün yağı; O yağa mazhar oluşun zuhriyâtı gülistanda. Bu yağ o yağ(!) ile mazhar; izhâr kılmış Mevlâ gülden; Bayağ.. sürsünler diye var; eh, var da var gülistanda… Duysunlar diye insanlar âşikâr dellâl var bülbülden; Eh, yağ düğünü yaparlar, aşk-û meşk düb gülistanda. Îsâr kılmış Mevlâ yağdan tâ dîl kandiline epey…! Yaksınlar diye o yağdan kandilini, gülistanda; İzhâr kılar hâla yağdan, aks verir aynalar(!) peyderpey… Uçmağ’a Ferrârî Olanlar (UFO) fezâ denen gülistanda. O yağ ne mübarek yağmış ki, ağacı da mübarek; Gâh-i Mişket’ten fırlamış, âyân olmuş gülistanda. Tâ ki, tayy-i mekân kılmış ışk hızıyla o mübarek; Işk-aşk-meşk…olup da kalmış onsekizbin gülistanda… He ya bülbül! Ben, o yağdan söz ettim sana buncadır… Var ya bülbül bak o yağdan, dolaştığın gülistanda! Ben de alacağım yağdan bu dem ama… gül goncadır; Sonra alacağım ondan, söz ettim ben, gülistanda. Sen sevedur yaprağını goncanın, nasıl seversen…! Deşele dur toprağını serinlik çün gülistanda… Gül, yağ içündür; yağını çıkar, çıkarabilirsen…!... Karıştırma şakımanı, belenirsin gülistanda. Diken sivri, tenin nazik, kaldı gonca gül bunca dem… Dikene takıldın, yazık!... Kızardın kaldın gülistanda. Gül goncaysa da birazcık, bülbülle fink etmez ki hem; Çün ki, bunca fem azıcık bile renk vermez gülistanda. Renk gelse aldan ol feme, bu gülden deme, bil, demden…! Denk gelse demden ol feme, dikendendir gülistanda ; Fink etse de gül goncası be senlen feme dek tümden… Güle gene gonca dene, sana koca… gülistanda. A be koca bülbül, bu ne? Goncaysa da gül yağlıktır; Mühim olan sağlıktır be bülbülsen de gülistanda! Bunca gonca güller niye dağdaysa bile bağlıktır? Çün güllü dağlık bağlıktır; eh, dağ olmaz gülistanda. Gülistanın bülbülüysen hoşca sev gülü, goncadır; Senin gibi var mı kimse, böyle hoyratca, gülistanda? Gonca gül kokunca neyse…! kokmayınca ancadır…! Büyüsün de öyle sev sen, yani kokunca… gülistanda. Yağı çıkmaz goncanın hem serpişen tam bir gülün kadar; Ondan dediydim bekleyim diye ben bu gülistanda; Baktım ki, iş başında fem, nâ sürersin benim kadar O yağından deyip o dem, baktım durdum gülistanda… Baktım ki üzülüp birden ötmeye durdun iş diye! Tabi ötmek de iş, emirden! Kalakaldın gülistanda… Kırmızı çıktı deminden, bitti tâkatın iyice; Emân dilendin ötmeylen, beni gördün gülistanda. Neden ötersin be bülbül, bilmem, bunca zârî zârî? O öte şey içindir gül; ondan gonca o gülistanda; O öte şey sana ödül, bil ey bülbül! …Bilsen bari…! Sana, hep meşk için mi gül? Yaz-kış üzül, gülistanda. Kışın gül yok diye üzül, yazın diken battı diye…! Ne zaman gülersin bülbül? Bir, gül gayri gülistanda! Feminde onca gonca gül dürûr iken, hüznün niye…? Bilir misin aceb bülbül, kıymet kime gülistanda?!… Binbir çiçeğe hücum var, bal diye arıdan her dem… Hâl var, bala ne lûzum var? diye olmaya gülistanda; Gül üstünde nüfûzum var dersin be, bu nasıl erdem? Bülbül be! Sana buğzum var, ben de lâzımım gülistanda. Ne işin var demiyesin; herhâl vardır bir işimiz…!… Getirdim kumkum testisin, dolduracağım gülistanda; Bak bülbül, üzülmeyesin! Gül işi bizim işimiz; Yağı bizim, vereceksin, alacağım gülistanda. Dolduracağım bir yandan âh etsen de, gül yağını; Sürüneceğim öbür yandan, doldururken gülistanda; Yağ gitti diye âhından inletsen dahi Tûr.. dağını, Ah etti diye yağından sürmem sanma gülistanda. Bir, rinne’si sizin ancak o güllerin, a be bülbül! Yağıysa bizim olacak o güllerin, gülistanda; Yağı zeytünden muhakkak; türevi şemâili gül; Gelmiş zeyt-û reyhânı; bak, kokla! O nûr, gülistanda. Var sen, onu gül yağı san!… Özü zeytûn yağı gülün, Hem de en kokulusundan! Kokar gayri, gülistanda; Diken-û kım’u filâctan alacalanan bülbülün Rîh-î yâr denen ilâctan içesi gelir gülistanda. İster içesin gelsin bülbül, ister sürünesin…Yağ bizim; Alacağım elime gül, sıkacağım gülistanda; Sen ister ağla, ister gül a bülbül! Gül yağı bizim; İster sevin, ister üzül, sürüneceğim gülistanda. Gül yağı var ya, gül yağı…!…Bilir misin sen aslını?! Kılar o ışk-aşk-meşk… bağı o dem bağ-û gülistanda; Mezec kılar bağa dağı bir görsen hâlvet faslını! Işk hızıyla koşar tosbağı dahi o dem, gülistanda. Demek ki sen hiç gül yağı sürünmemişsin a bülbül! Sürünseydin sen bayağı… duramazdın gülistanda; Vursan aşkından aşağı gaganla sen güle bülbül! Gaganın gama yatağı nûr saçardı gülistanda. Dikenin dürttüğü yeri dürtmekten kızarmış gagan; Böyle yok başka benzeri senin gibi gülistanda; Bir de var daha beteri!… Ötmekten pislemiş kakan, Yayılan onun haberi!… halt edersin gülistanda. Goncasından gül, yanağı ol habîbin, el varmaya; İncinir diye yanağı, elletilmeye gülistanda; Değdirme gel, el-ayağı bülbül! Edebten olmaya; Galiba diken dayağı bundan gerek gülistanda! Hep tat alıyorum san sen diken acısıyla, yalan! Tadı tâ gülü sevmekten bile öte, gülistanda; Sen gülü yağından sevsen, pek muteber idin inan! Yeterdi dahi bir reyhan, mest olmağa gülistanda. Üzme bülbül gonca gülü! Üzülürsün dikeniyle Davranmak gerek ölçülü; bu edebtir gülistanda; Yağından ötürü sev gülü, sevgili olmasiyle Va’d edilen o ödülü alırsın bak gülistanda. Ödül, yanmasıdır canın cânânına hem göçerken; Dîl denen bâb-î cânânın eşiğiyse gülistanda. Derlediği güldür canın yükü cânâna giderken; Rûh, yüklenmiş yükü ânın; ten eşeğiyse gülistanda. Bunca gülü sen hafîf görme, anca varırsın… zaman geç; Ölme eşeğim ha ölme…! Yonca olmaz gülistanda; Gonca gülü alıp sürme! Gonca edebtir, aman geç…! İçi onca yağ ve sürme… Ben sürerim gülistanda. Hâline bak bülbül, utan! O edeb-i Muhammed’tir; (s.a.s) Her zerresinde yağ nûrdan olup, parlar gülistanda; Ger sürünürsen bu yağdan, tâ ebedî muhabbettir… Her kerresinde yanaktan kokup dürûr gülistanda. Vahy etseydi Hakk, arıya gülden de yap diye balı, Bal-mal çıkmazdı, nûr çıkardı o demde gülistanda. O, “Mişket misâli…” var ya…! zeyt’inden parlarken her dalı, Gece çökmezdi oraya, hep ışık olurdu gülistanda. Olurdu belki şems kadar, belki de daha zıyâlı… Gökteki şemse bu kadar hacet olmazdı gülistanda; Belki çıkardı Arş’a kadar ışkıyla her bir gül dalı, Zeyt’inden alıp, âşikar parlar dururdu gülistanda. Balı cennetteki baldan olurdu tat kıvamıyla, Hem de cennetteki hâldan(!) olurdu yerken gülistanda; Nice tadardık tadından, kokusuyla, havasıyla… Belki hem hâlvet tadından bulur dururduk gülistanda. İnerdi hûrîler nice, dokuzuncu cennet diye… Adı da, “Gulûs tann” diye okunurdu gülistanda; Gulûstann’lık olmuş diye şöyle bir uğrayana bile Ederlerdi melâike musâfaha gülistanda. Nûrundan alıyor bunu gülistan, tâ habîbinin; Şöyle bir ballanıp, bunu sunsa var ya gülistanda…!… Ehl-i cennet eksik bulurdu kıvâmını lezzetinin, Arardı tadını-tuzunu… olurdu da gülistanda Hâcet kalmazdı belki de sekiz cennete hem, Kalsa bile hem ilki de kurulurdu gülistanda; Bu gülistan iyi ki de var, üstelik dünyada hem! Dünyanın bütün zevki de sefâsı da gülistanda… Zeytûndür özendiği tip gül ağacının, sûsü çün; Şümûldür gül yüzlü habîb, sûsüyle tâ gülistanda; Meş’ale-i aşkla şebîb ehl-i gülistan, özü çün; Yanmayanlara da tabîb olur, yakar gülistanda. Yanağa benzer gonca gül, yanaktanmış gibi kokar; Yanağa sürdüm be bülbül edebimden, gülistanda; Ona nâ denk nergiz, sünbül… Uzaktanmış gibi kokar; İbâdet, gül koklamaktır tâ derûnden gülistanda. Koklamak gül reyhânını ibâdettir beşere hem; Basıp durmak gül dalını ihânettir gülistanda; Alır bir gül, yağını zeytinden ki, şecere hem, Parlatır gül o yağını yâr şevkinden gülistanda. A bülbül! Bildin mi yağı? Senin bildiğinden değil… Bu benim bildiğim yağı sürdüm durdum gülistanda; Bilemedim solu-sağı, serhûş ettiğinden değil, Olmadığından doğu-batı, döndüm durdum gülistanda. Olmadığından doğu-batı, kalıp batı’ gibi oldu; Doğup batı’ batıp vatı’… gibi gün yok gülistanda; Bî cihetten olup batı’ semerât-ı zeyti doldu; Doluları dîl kumkumu, kalıp kaldı gülistanda… Gördüm, yağdan bî habersin; sürdüm yağı habersizce; Diken ile berabersin, haberin yok gülistanda; Bana nasîbmiş, ne dersin davrandığından edebsizce?! Sen hep dikenle meşgulsün, gülü varken gülistanda. Gülü tâ yağından mühim, yağı da tâ kokusundan(!) Koku yâr kokusu, mühim; kokar durur gülistanda; Bülbülü âhından mühim, âhı da tâ korkusundan… Korku Hakk korkusu, mühim!... O yâr dürûr gülistanda. Bak bu doğru bülbül bu dem! Devâm et bu korkuya sen; Taş bile bu korkuyla hem kokulanır gülistanda; Çün bu yâr kokusu madem, dadan hep bu kokuya sen; Ama değmeden al her dem, edebtendir gülistanda. Neyse…! Sen bize, gel biraz izin ver, şöyle geçelim… Banalım kıyısından az, yağından da gülistanda; Dadanasımız var biraz, kokusundan da çekelim; Ne de olsa erâbız(!) biraz, yağlanalım gülistanda. Çekil be bülbül! Yağ lâzım bana, süreceğim işte…! Yağlansın ağzım-boğazım… Pek iş var bu gülistanda…! Hazır şu dem gönül sazım, yarış ettireceğim meşkte; Geçer inşâallâh nazım; hem aşk var bu gülistanda; Dinle ALİ’yi cancağızım! Hem meşk var bu gülistanda... ALİ MEHMET TÜRKOĞLU |
Duyguların şiirsel anlatımı ve yorum iyi…
Huzur şiirdedir…
_______________________________Saygı ve selamlar..