BİLİYORUM…Yetindim sümbül çiçeğiyle, açmamıştı gül sabaha… Kokmuyordu lâyıkıyle gül gibi sümbül vallaha! Dedim: Bülbül serçe ile gider mi meşk çün gülgâha?! Gül feme vereceğiyle lezzetçe sümbülden bahâ; Gülden bana: “Kokla aha…!” dendiğinden biliyorum…! Eh, verdi vereceğiyle dîl dağında o koku ha; Uçurdu dereceğiyle o dağdan şemse ve maha… Dedim: Gidip geleceğiyle, etse etse ne ede daha…?!… Baktım gönül merceğiyle, sidre-i müntehâ aha…! Seccâde üstünde tamaha kapıldığımdan biliyorum…! Femler gülde, güller femde, ererler seher-sabaha… Ne fem gülle, ne gül femle…! ederler beher sabaha… Misbahtır fem, gül… o demde; Sübhân çün her şey bin bahâ Ve de daha diken bile gelse çekerler sabaha… Çekerler diken batsa daha; çektiğimden biliyorum…! Çıkan her ses gerçeğiyle tesbîhtir seherden sabaha… Kanaryayla, serçe ile… zikr sesi vurur her gâha; Bülbülün vereceğiyle şenlenir ortalık daha; Cemâdâttan zerreciğiyle tâ âlem-i ceberrûta… Zikrederler daha daha… sezdiğimden biliyorum…! Kumrusuyla leylekiyle… tutulur aşk-û tamaa, Hû-hû…’suyla, lek-lek…’iyle sadâ kılarlar Allâh’a; Beşer ise “Lebbeyk!…”iyle katılır da bu tavâfa, Zikrederler lâyıkiyle yaratan yüce Allâh’a; Hem de yanarlar vallâha, kara sevdâmdan biliyorum…! Yaradı, sevdâlandım da ol yâr-yaratan Allâh’a Yarayan yaratılana, yaratanın aşkıymış hâ! Ben bu aşk ile yandım da sönmemek üzre bir daha; Gel, gör, bak, yanmasıyle ne hâllere düştüm aha…! Sönmedi… yakacak daha… kokusundan biliyorum…! Mazharıdır tâ cehennem, firâkının yârab! …Heyhâât…!… Yanacaktı yanan madem yansaydı aşkınla gâyat…! Donardı cehennem o dem yansaydı aşkınla şâyat, Cennete dönüşürdü hem olurdu da nârı zâyiât; Aşkındır mânâ-i âyât, yandığımdan biliyorum…! Senden firâk ırak demek, yani cüdâdır, ne berbât! Aşk sana iştiyâk demek, ettim gayrinden ferağât; Dilim böyle ondan demek!…Tebliğ-î aşkta belağât! Tebliğat demek sev demek seni yârab! İşte bu hayât! Bu hayat ile hidâyât bulduğumdan biliyorum…! Kâlbi kâlb değil aşksızın; ver ki aşk, olmasın bayât; Uyansın kâlbi aşksızın sûr-i aşkla, çün ki memât; Aşk şavkı ise şavksızın şavkı, çaktığında şâyet, Uyanır belki ansızın tâ ki bulur da hidâyet; Sanadır o an sirâyet, ettiğimden biliyorum…! Yol ver şaşkına, bin şeydâm olan bir sevdâya dayat; Seyf-i aşkına bin ceydâm, yârab! bir fedâya a’mâd; Başlı başına yâ Mevlâ’m! olsam da bin hûriye damat, Sürûr duymam, sürûr duymam gerekeni(!) kadar gâyat; Hâlvetindir gereken hayat, malvetimden biliyorum…! Herkes, herşey… sana kurban; bu harekât ondan hayat; Olmayan yok sana kurban her hâlden, dâhi hâl-i hemâd; Ondandır ki vakt-î kurban olandır her vakt-î memât; Ben mi olmayayım kurban sana, etmişken Bezm’de biât?! Gerdanlığım aşktan kıyâd, gerdanımdan biliyorum..!. Gerdanımda nice vecde, tâ şebneminden katarât; Yakuttan daha değerde, her biri bin mücevherât. Sadrından düşer gecede cinânın nice semarât…!... Dahi yanarlar secdede birden-kırka… bi-l cemarât… Şükür ki gecen, hemarat(!); seherinden biliyorum…! Yaşat hayat-i leylimi, şenlensin arz-û semâvât… Semâvât serper şebnemi, yeşillensin diye aferât; Dahi her beşş letâifi sadarat kılıp matarât Olsun diye havuzundan sadrıma kadar şatarât; Tümü aşkından semarât; umduğumdan biliyorum…! Yollandım ben yoluna yâr! Kıl aşkınla terakkiyât; Dağlandım tâ aşkına yâr! Şaşkınlıkla kılma sakat; Bağlandım tâ bağına yâr! Çözme beni, kıl akvad; Sadrımda istidâdım var aşkına yârab! Ver tâkât; Seni sevmeye hep dikkat ettiğimden biliyorum…! Âşığa her hâl ma’şûktan, kahrı dahi ona şefkat; Bunca hâl bunca kâl aşktan, olsa da sadra meşakkat; Sunulur rikkat ma’şûktan, dolar sadra hep hakikat; Hakikaten hep âşıktan fışkırır ahvâl-i rikkat; Rikkatsiz işlerde kesat ettiğimden biliyorum…! Cendereledi beni hess ile aşkından ulu zât; Ettim üstümdeki abes miskâli, aşkına azâd; Sattım üstünde ben, kafes misâli bu beni bizzat; Yani tükenmeden son nefes, ettim beni Hakk’a mezâd; Oluyordu aşkla tezad, sıkıldığımdan biliyorum… En çok râm yazar içinde aşkına; beyan ferasât… Pek çok kelâm biçiminde, kuluna şayân verasât… Ma’nâlara geçiminde harfine kadar herasât… Bir aşkını seçiminde ederken nice ferağât… Ten, dîl, rûh…tümü cerahât; kıydığımdan biliyorum…! Kur’ânda dediği merâm aşkmış, ma’nâ belağât… Olursa diller muntazam, eh o biçimdir berakât!… Mübarektir kılana râm ve eyleyene kıraat; Ma’nâ takınan muhteram, takınmasa da kıravat, Efendidir bi-l keramât, tevâzuundan biliyorum…! ALİ’yim yandım aşkından; aşkı, tecelli-i sadâkat; Bıktım nefs denen şaşkından, yaptıkları hep felâkat; Yazımsa aşktan, başından beri az düz, az belağat… Nazımsa çalıştığımdan; inşeallâh gelir râdiyat; Sonra da, gelsin mardiyat…! ‘’’İrciî…’’ndan biliyorum…! |
Şiirlerin iyisi...
............................................... Saygı ve selamlar..