YİNE SEN, İSTANBUL KOKAN...Şiirin hikayesini görmek için tıklayın Öngörüsünde yorgunluğun, Tezat düşler sıradanlığın manifestosunda Cebbar bir yanılgı Hele ki atıl varlığın cam kenarı siluetinde Devasa bir yangın: Belli ki av zamanı Toplayıp tası tarağı Yol almalı biteviye Hüznü sırtlayıp Tahliye edilesi yalnızlığın Yürek acısı, kelamın da çatık kaşında Bir mersiye… Bazen küf tutmuş İzahı olmayan gerçeklerin de su dibine Gönderdiği üç beş yanılgı Adeta tasnifli düşleri Muteber bir tepeye yerleştirip Bekasında ömrün Satırların dipçiği ile Vurulurken kalbinden şiir Ne ötenazi ister imgeler Ne mühimmat yüklü kimi hecede Zamanı dikip göğün yırtık perdesine Bilumum hatırayı da saklar Sandığın dibinde. Ya sanmadıkların, sen şair? Sanır mısın ki; Mizansen hep aynı kalacak Ve baş aşağı düştüğünde Sanma ha; canın yanmayacak. Diri bir aksanda Koparken kızılca kıyamet Mağlup bir göğün de Yırtık tentesine sığınır sürüden firar etmiş Kuşlar ve düşler: Hicabın asılı kaldığı O sıra dışılığın cebinde Saklarsın yarınlara umut olsun diye Üç beş dize yalnızlık. Belki namı alır yürür hele ki O nemli gözlerin Silik fenerlerin Sus payı verdiği her köşede Artı parantez Söylemekten muaf tutulduğun Yalın ve kaba nidalar Konup bir omzun hizasında Başı yana düşmüş hayallerin O saklı arka yakasında Nöbete duran bir şiirden çıkıp yola Nöbet geçirdiğin değil asla… Savsaklanan hangi varlıksa Sevk kâğıdı verdiğin satır arası bir molada Kambersiz olmalı mı olmamalı mı? Sıradan geçen bin bir hece Göğün kemendine takılmış Hezeyan yüklü bir dünde Solsan neye yarar Bir çiçek olsan bile nazarında Cennet bahçelerinin İçine düştüğün cinnet değil Yarına dokunmak adına. Dünün mizacı asılı kalsa da O izafi gölgende Mansur bir şiir gibi Methiyeler sıraladığın Asırlık ömrün hitabı altı üstü Tek cümlede de tasviri yolculuğunun Bilumum duyguyu ev sahibi Yazılmaya mahkum her yeni şiir. Düş çukurunda, gölge benzeri o lahit Kundaklanmış doğrulardan bir çıkarım yapmak Adına, Sakilce sığındığın ve Sınanan fıtratındaki gizil: Yine tembel bir tutanak sihri şiirlerin Yaftalanmış mizaçlarında Peyzajı onca aşkın Nasırlı bir acı Pembeye yakın doğasında Yetim meramın da varlığına Ket vuran yanlı bir şive adeta Aşkın, baş tacı bir edilgenlikle Suslara boğulduğun Aslında içine dönük yüzü ölümün… Tepe taklak bir terennüm Kundaklanmış beyitlerde Sudan sebeplerle Yıkanmış göğün izi ve telaşı Zamansız gidişlerin de çatık kaşlı Yenilgisi Bir miğferi tutarken asil başında Ölüm perisinin diri yenilgisine Yenik düşsen bile Tarafsızca ve minnet etmeden Sevgiyi lav etmeyen o terane Kayıp yüreğin Kayıp atlasında bilumum yenilginin Zarafet yüklü titrinde. Kendi halinde bir şiir kadar sıra dışı Meziyetlerin En otantik mezarı mesken belleyip En divane gölgeyi Aşk edindiğin Âşık suretinde ölümcül bir düş kadar Zarif bir mağlubiyetin Temasında zamansız bir yokluk şarkısı Tıpkı hicvinde yanık kokan Göğün karasında asılı bir kelaynak kuşu İllet bir sağdıcı sola saklayıp; Solan bir çiçeği de sona saklayıp Yeniden açmak adına. Cennet bahçelerine yolu düşmüş Muzip bir tekerleme kadar da neşesine Yenik bazen hüznünü bile gölgeleyip İsine, sisine âşık olduğun Şehr-i İstanbul’un surlarında saklı Bunca sırrın da tek tanığı Yine sen, İstanbul kokan şiirlerim… |
En divane gölgeyi
Aşk edindiğin
Kaleminiz kilic midir bu ne denli agir geldi yüreğime
Selam olsun size ve siirlerinize