Hoş geldin
Hoş geldin...
Bende tam seni bekliyordum hatta arıyordum. Çayı demledim, altını az kıstım, yavaş yavaş alsın demini, ve beraber içelim diye. Geç kaldın! Oysa hiç geç kalmazdın, hep tam zamanında gelirdin, düştüğümde elimden tutan ilk sen olurdun. Uzun zaman oldu görüşmeyeli, nasılsın? Ben mi? İyiyim iyi. Yok yok, aslında iyi değilim. Sen gideli biraz daha hüzün ektim gönül bahçeme, biraz daha acı, biraz daha dert yükledim yorgun kalbime. Neden mi yapıyorum? Nedenler suskun, nedenler dilsiz ve hatta sağır. Söz konusu ben isem acımam yoktur kendime biliyorsun. Aslında konuşacak çok şey var, nereden başlayacağımı bilmiyorum, sözlerim yüreğimi parçalıyor, dilimi kanatıyor, acıdan konuşamıyorum. Hoş geldin... İyi ki geldin, yoksa çıldırırdım tek başıma, zaten yorgunum, zaten kırgınım, zaten bıkkınım, sessiz sessiz ölürdüm bu dört duvar arasında. Dur lütfen, perdeyi açma, ay ışığı vurmasın karanlık hayallerime, umutlanırım, yine hayaller kurar, yine seraplara dalarım. Bırak karanlık kalsın hayallerim, bırak boğulmuşken serapların derinliğinde çıkmayayım, bırak bitmişken umudum, başlamasın bir daha, yeniden güler, yeniden sever, yeniden aldanırım. Çay olmuştur, birer bardak çay doldurayım bize, birer sigara yakalım, uzun zaman sonra karşılıklı içelim seninle. Evet çok ihmal ettim seni, farkındayım, aldandım insanların samimiyetine, aldandım seni seviyorum gibi süslü kelimelere, aldandım adına aşk denilen o duygunun sahte ilgisine. Hoş geldin... Ve iyi ki geldin. Ben en çok seni özledim, bunu fark ettim, bana iyi gelen sadece senmişsin, beni gerçekten seven, gerçekten anlayan, gerçekten dinleyen sadece senmişsin. Ben bıraktığın gibi değilim, acılar yaktıkça yüreğimi, kanadıkça yüreğimdeki yaralar, aklar düştü saçlarıma ve beraberinde yaşlar düştü gözlerime. Biliyorum ilk defa böyle bıkkın, böyle yorgun, böyle umarsız görüyorsun beni, bu yüzden diyorum ya; hoş geldin yalnızlığım. Ve iyi ki geldin. Ramazan Teke |