DİLEK AĞACIM...Şiirin hikayesini görmek için tıklayın Yansızlığında doğanın, Severken irkiliyor insan. Hicabın endamına beyitler karışıyor; Kan kokuyor ırmakları hayallerin Boşa ve başa almışken hayatı Bir nota dökülüyor ansızın: Nifakın tohumundan üreyen Bu kez evet, bu kez yanlı bir yalan. Efkâra banarken sitemi Yeknesak bir tuşa basıp, el-âlem görmeden Çekilirken huzurundan huzurun. Dik alası tüm şiirler İrkildiğine biat Bir isyanı tutuşturan o şaibeli gövdesi Kayıp mekânın da tozu dumana kattığı Kayıp insanlar Ruhlarını arayan Belki çoktan iblisi satıp Pişmanlığın kıyısında salınan… Hayal meyal hepsi: Öfkeden kuduran bayat aryalar: Zanların tutuştuğu gövdesi de Zinhar yalan Kuytuların dili olsa da konuşsa keşke: Ah, keşke bir meczup gelse dile Ölümü çağıran bir acıdan daha nemalanmadan Boykot etse evreni Cenneti cehennem ettiğimiz de mi Yalan? Öbeklerin ötesinde simyacı rüyalar; Kuruyan ırmakların Telaşlı gizeminde Sonlanmayan bir ömür Baş tacı ettiğimiz kibri ve gölgemizi Takıp peşimize Gezdirdiğimiz tasmasından En aç zamanlarında nefsin, Suladığımız kanıyla sabinin; Denizin çekilmiş sularında Yüzen yan batmış gemiler Bir de; İçinde ölü gömücü imgeler… Bir şehri daha pazarlayan Bir şiiri ansızın azat edip Kendini boşluğa bırakan Şairden kalan da mı yalan? Hani olur da; gök birleşir yerle Ve tüm muzip notalar Dona kalır Şehla melodilerinde Salınan bir sihirbazdan çaldıklarını Herkese gerçek diye yutturan. İnsandan ve imandan yana ise tasan Yalanlarını uyut da gel insan. Şahit tuttuğun melekler Nasılsa tutamayacaklar dillerini Zaman ve mekân yasını tutmadan Mahşerin Ört de gel yalanlarını Ve sitemlerinin kır belini Otur insanlığın tahtında Bir kurşun ağırlığında ise vicdanın hala Bil ki; Sen yalanın ta kendisisin. Zamanla ilgilenmiyorum artık: Örtündüm zamanın ilahi telaşıyla Ve Ağzı aşk kokan bir çiçekteki o kımıltı İçimdeki mevsimi ise henüz çözemedim. Yakardığım kadar yalnızdım işin tuhafı Oysaki bir damla büyüklüğünde bir kelebektim İçimdeki konfetiyi serpiştirmişken kanatlarıma. Bazen babam düşer aklıma Sonra ben telaşla düşerim rüyaların tuzağına Andığımdan çok andığını bilirim Belki de irkildiğim kollarında Kara Meleğin Bir sunumudur mutluluğun kaçışı. İçimde değil aslında o serzeniş Bilakis tahribata uğramış benliğimde Suskun bir vazgeçiş. Neyden peki? Demediğim ne mi kaldı geride? İyi de daha tek sözcük dökülmedi içimden Hem saçlarım dökülürken tel tel Eylül’e atıfta bulunurcasına İçimdeki dilek ağacım: Bari bir tek o kalsın budanmayan. Budandım ben Tarumar edildi kökenim Ve köklerim Kala kala ellerim. Sağ ve solda tırnaklarımla kazıdığım O fihrist: Sarı benizli isimler Adı var kendi yok Nokta gibiyim evrende asılı Kimine göre kocaman bir soru. İçimin hüzün eklemlerinde Bilsinler ki Tanrı koydu benim adımı Bir de rahmetlinin göz bebeği Bilemedi oysa Gözden düşeceğimi. Bir iklim ısmarlasam mesela… Gelip de bulur mu beni şaibeli öfkem? Bir aşk türküsü duysam ansızın? Kim daha da öteler ki içimdeki hüzün huzmesini? Kapıldığım ne rüzgâr Ne basit bir telaş: Kaykıldığım aşikâr İçimde tamah ettiğim kimseler de olmadı bu güne kadar. Bu günün dokusunda muhalif bir kumaşım: Beyaz ve ipekten: Ya kefen ya gelinliğimle Gömsünler beni ya da Her ikisi. Doğduğum kadar masum kalmayı diledim Tanrı’dan. Serildiğim hüzne bir tek O’ydu sahip çıkan. Kifayetsiz gölgemle Nereye giderim ki daha bir bu kadar? Şahlandığım mevsimden hatta Yazmadığım şiirden de mi mesulüm? Şiirlerle olmazdı oysa bu güne kadar işim. İşim de yok aslında: İçimle iştigal bir yenilgiyim Bu ruhsuz can pazarında bir cengâver: Ne kadın ne yalan; Ne çocuk ne de dünden arda kalan. Bir saf yetim Dizelerinde bir uyuyup bir uyanan. Diz dize konuştuğum bir yanık kelam. |