İNKARI EYLÜL'ÜN...Öncesine saklandı günce… Öncesizliğin gücüne yenik düştü: Azabın satırlarında fışkıran Hayat tomurcuğuna da sahip Öykündüğü minvalde; Dokunsalar ağlayacaktı, demenin de meali adeta Her yüzsüz şiir: Bilfiil iştigal şeceresinde Kâh varlığın kâh gizemin Ufkuna yanık belki yenik Bir tat: Asaletine de düşkün aşkın, Arşı alaya çıkan umudun Kayıp titrinde. Hep mi hüzün Kanat açan Dehşetengiz öznelerde? Savruk edimlere bir gönderme Şahı ömrün; Şah damarından yakın da mı yoksa ölüm? Göğün sıfatında boğucu imgeler; Kayıtsız meşreplerin yüzünde Pembeden bozma bir kelam Sırların dününe yanık Bir dermana dönük Derdin utkunda Sayısız meltem. Deli dolu fıtratın serzenişe Kulan kabartan bir manifesto Ölümsüz olmasını dilediğin Hangi mecburiyet ise Beşerin hayatı tavafı. Görücü bir dize Göstermelik bir aşk olmasa da Tepinen ayak sesinde Devşiren cinnetinde benliğin: Yarı saydam tabakası gözlerin Dalsa bile derinlere Şahit tutulası ruhun Efkârı çöker şehrin üstüne. Ne azap ne tezat! Ne yalan ne de mubah! Soytarı şiirin sazlığında Ava çıkan şairin elinde Diri bir heyecan: Dünü mimleyip An’ı öldürüp Yarından uzak hazan olsa keşke, Diyebilmek bile inkârı Eylül’ün. |