SUSKUSU HANÇER
Nerde kayboldum söyleyemem
bütün adresler yetim çocuk ağlaması bir at yelelsiydi zaman savruldukça sonsuzluk koşuyordu sayfalar dolusu yalnızlık var ezberimde hangisini hatırlasam dilinde katranlı şiirlerle bir adam suskusu hançer, bakışı çöl tadında serap Hep bir tren kalkıyor çocukluğumdan keder kalabalığı cinnet yangını istasyonlar bakışların şavkında, gökgürültülü bir hüzün hangi ele dokunsam köz yarası umutsuz daha henüz yaşadık, nefesimiz gelincik tarlası bu ölüm nerden çıktı diye sorma pusuları saklayan geceler aşkına sabrımız inatların yasında değil mi? Kördüğüm sarhoş sokaklarca zaman kurumuş karanfil, aşk sayfaları yırtık kitaplar korkum ürkek adımlarım çiçek tozu gövdemde haylaz bir zemheri yuvası şimdi ayrılmak kıran kırana bir zulüm kavuşmak mümkünü yok zahmetli ömür deyip yaşadığımız iki taş arası gözü yaşlı çisenti. Ah! o dönüşü çıkmaz sokak sevdalar kilidi kırık bir mayına yürürken bir kibrit çakımı gözler baksam yüreğim infilak edecek bakmasam dudağı çatlak kuyularca susuzluk yüzümüzde heyelan bir tebessümle yel öpüşlü ırmak türkülü bu aldanışta rüzgar körpe fıdanların günahına girecek. Duman duman sağıyorum öfkemi kaç kıyamet koptu unuttum kıyamete kadar ne yazsam, ne söylesem, ne sussam ömür kere sonsuz, sonsuz kere yanıtsız sorular cemreler düşerken rahlesi kırık eylüllere sokaklara aktım, vurgun yaralı düşlerle geceyle vedaşlatım öyle yürüdüm kimsesiz kalabalıkların yorgun gölgelerine. Latif Köybaş |