~nâme’ilk
sana bu mektubu ruhumun yüzbirinci koğuşundan yazıyorum.
“sen” derken sana tekabül eden yüzbinlerce “sen”lere sesleniyorum. sözcüklerimin kahrı öyle bir yoğunlukta ki bu mektubun zerresi tüm “sen”lere ayrı ayrı düştüğünde geriye yine aynı yoğunluk kalıyor “sen”için. tarifi zor bir susuzluk ortasında vaha düşler gibiyim. dudaklarım sahra çatlağı ... ikilemin sustuğu yerdeyim,bu yüzden gülbahçe umut. düşlerimle değil susuzluğumla memnunum. şikayet yok bağıl ferahlığı parmaklıklar arkasında yakaladım, haydi umutsuzluğu yakalım. kakülünü koklayalım azat yılkıların hesabını düzleyelim artık yılların. ne de olsa vaktimiz bol bir anlamda. kum saati yoldaşlarıyız mekanın ne önemi var? oduncu gömleğimi g/özlüyorum, yıllar öncesine takılmış şehla bakışlarımla. soğuğu,karakışı,ayazı...”Gök mavi yer beyazı” özlüyorum hatırlarmısın daha önce de söylediğim gibi “artık daha sıcak şehirlerde daha fazla üşüyorum.” tutunamıyorum çocukluğumun halatına süratle toprağa/beton zemine doğru düşüyorum yutkunamıyorum özlemi bir noktadan sonra bağışla beni farkındayım kendimden çok bahsettim lakin anlamışsındır aslında ben “biz”leri anlatıyorum neyse nasılsın? Farzımuhal Seçki ve beğeniler için teşekkür ederim |