Sevmişem ben seni...’’Aşk, Edebiyat nedir hiç bilmez bir adama şiir yazdırmaya benzer..!’’ ’’Farklı bir yanım yok, Sadece sol yanım biraz daha yaralı..." Merhaba..! Ben Ömer Altıntaş. Namı diğer deli şair. Deli şair derler bana. Tanıyanlar iyi bilir beni, tanımayanlarla da bu kitabı okuduktan sonra tanışırız... ’’Deli şair derken’’ deli de değiliz tabi ki... Deli gibi sevmişiz ondan... Anlat deseler, bütün ömrünü bir öyküde anlatırsın. Ama sevdiğini bir destana sığdıramazsın... Aşk böyle bir şey işte ustam... Üç ustanın da dediği gibi... ’’Aşka uçma kanadın yanar.’’ (Mevlana) ’’Aşka uçamazsan kanat neye yarar?’’ (Yunus Emre) ’’Aşka varınca kanadı kim arar?’’ (Şemsi Terbizi) Ve ben Ömer Altıntaş. Güçlü, asi, inatçı ve sevecen bir adam. Sevecen ama aslında hiç sevilmemiş bir adam. İlkokul terk, Hayatı boyunca tek... Vuslata yorulmuş, ihtiyar delikanlı bir adam. Çok sevmiş bir adam. Ve ben Ömer Altıntaş. Sıradan bir adam. Farklı bir yanım yok yani, Sadece sol yanım biraz daha yaralı... Ve ben şairim... Sevdası solmuş yüreklerin bahçıvanı... Ne bir şiir yazayım senden gayrı. Ne bir mısra dökeyim aşktan ayrı Sevmişem ben seni... Sevmişem... Ve sen Tahriren mekruhsun bana. Taşlayarak öldürüyor beni günahkâr geceler… Sebebi zinadır, Edası olmayan hükmü ölüm aşkların. Ve haram sevdalara inat, Helal yalnızlıklara adıyorum kendimi. Sen ki, Sen ki farzı kifaye bildiğim bir ibadet. Kelimeyi şahadet… Sen ki rabbe olan bir yolda yoldaş. İlahi aşkdaş… Sen ki gülümsememe, belki bir rüyada karşılaşma ihtimaliyle uyumama sebep olan tek ihtimalim… İhtilalim… Sen ki abı hayat dediğim suyum... Sevmişem ben seni gözüm… Sevmişem… Ve sen geldin, Kelimelerimden vuruldum… Sözleirn bin mana, bir cana bedeldi. Bakışlarında ki kurşunla vuruldum… Ama sen bilmedin…Sen görmedin benim yıkılışımı… Çünkü gözlerinle sıktın sen o kurşunu. Ben ki, Kurşun işlemez bir bedendim. Ama uzun menzilli kısa cümleler ile yıkıldım. Ve sen, Sen ki yıllardır kuramadığım tek hayalim. Canım… Cananım… Ömrüm… Hayatım… Özüm... Sözüm… Sevmişem ben seni gözüm… Sevmişem ben seni… Sevmişem… …….. Sahi çok olmadı demi? On üç yıl oldu sadece... Temmuz’un on dört’ü 2004 Dün gibi... Yıllar da geçse unutmayacağım seni... Hep bir yarım kalmışlık olacak... Ve yazacağım... Gücüm yettiği kadar... Kelimelerim yettiği kadar... Ömrüm yettiği kadar... Kİ kitaplarımı da okumuyorsun. Belli ki mazini çok çabuk unutmuşsun. Kim bilir beni de unutmuşsundur... Haklısın... Sevgiden başka bir şey veremedim sana. Aşk gözlü değildi gözlerin. Aç gözlüydü.... Belki gözlerini zengin edemedi cebim. Ama gönlünü zengin edecekti kelimelerim. Ama sen bilmedi... Bilmedin... Neyse, Buna da eyvallah be güzelim... Edebiyat nedir bilmeyen adama şiir yazmayı öğrettin. Haram sevdalardan kaçıp, helal yalnızlıklara sığınmayı öğrettin. Acıyı, mutluluğu, sevinci, özlemi... Aşka dair ne varsa öğrettin. Ayrılığı unuttun...! Olsun... Ben zaten ayrılığı biliyorum. Ve ne olursa olsun, ulu orta yerlerde bağıra bağıra yazacağım seni. Sende gizliden gizliye yazdıklarımı okuyacaksın tenhâ yerlerde... Bunu da iyi biliyorum...! Ve şuraya not düşüyorum. Sahibine... “On üç yıl önce seni seven o çocuk var ya, Şimdi de hâlâ seni çok seviyor...!” Gece Vardiyası Duyuyor musun papatya! Sahi okuyor musun mısralarımı... Yoksa habersiz misin? Oysa bağıra bağıra içim kan ağlaya ağlaya yazıyorum seni. Kör veya sağır olman gerek duymaman için beni... Çocuklar bile biliyor, “Ömer papatya’yı seviyor...” Çocuklar bile söylüyor, “Ömer papatya’yı seviyor...” Adını da söylemiyorum artk. Papatya diyorum sana. Papatyalar yalancı diyorlar ama. Olsun... Yalan sevmektense, Yalancıyı severim daha iyi! “Yılan da olsa, yalan sevmem ben..!” Aslında zor şey seni sevmek... Seni sevmek... Hımmm...?? Yok yok... Mürekkebime bakıyorum da anlatamam şimdi seni. Yarın biraz daha mürekkep almalıyım. Anlatılacak çok şey var... Sen... “Kitaplara sığdıramadığım tek şeysin..!” ………. O yüzden her gece yazıyorum seni. İki saat’e çıkardım artık vardiyayı. Doyum olmuyor ki muhabbete... Bak yarım kalmış bir hayalim vardı dün geceden. Onu anlatayım sana... “Bir orman evinde başbaşayız... Etrafımız yeşillik, çayır çimen güzellik... Ben işten gelmişim sen ise yemek hazırlıyorsun bana. Ben usulca anahtarları cebimden çıkartıp kapıyı açıp içeri giriyorum. Sen mutfaktan bağırıyorsun bana. Aşkım..! Sen mi geldin?” Bende “evet” aşkım diyorum... Ceketimi falan çıkarıp asıyorum ve sonra senin yanına gidiyorum. Sen yemek yapıyorsun tabi elin yemekte. Bende yaptığın yemeklere dadanıyorum işte gizliden gizliye... Elimle yemekten bir parça almaya çalışıyorum. Tabi o sıra hep radara yakalanıyorum. “Seni sabırsız sabret, pis ellerle yemek mi yenir?” diyorsun. Tabi ben biraz zor edince tencerede ki sarmaların bitmesinden korkup beni dışarı atmaya çalışıyorsun. Omzuma vuruyorsun, O küçücük ellerinle... Ben ise hemen sarılıyorum sana sımsıkı... Saçlarından öpüyorum... Kokunu içime çekiyorum... Boynundan öpüyorum ve diyorum ki,; “Uyan Ömer! Bu bir hayal...” Sen kimsin ki, yıkılmış bir sevdayı dirilteceksin. Vefaya veda etmiş birine sadakati mi öğreteceksin Ömer efendi! Emânete ihânet etmiş birine eman mı vereceksin? Hamal olmayan birine yürek mi vereceksin? Hayır... Bence biraz çok hayal perestsin sen..! Seni kurduğun hayallerde boğan birini çok mu seviyorsun sen? Derseniz... Maalesef haklısınız... Çok seviyorum onu. O olan her şeyi... Hayalleri... Rüyaları... Şiirleri... Geceleri... Gündüzler... On’lu her şeyi... Hatta uykuyu bile! Rüyalarıma o girecekse, Yazmaktansa her gece uyurum daha iyi. Hem gece vardiyası yerine, gece uykusu derim buna. Ama o yoksa neylerim ben uykuyu... Sen benim uyumadığım saatleri bilme sevgili! Gece vardiyasını hiç bilme! Bilsen, Uyumaktan utanırdın... Ve bir günde şair kesilirdin... O yüzden gece vardiyası diyorum buna. Muhabbetimizin adına... Neyse, Vakit geldi sevgili şafak sökmek üzere. Biraz da duâ katalım mı muhabbetimize. Hadi ALLAH namazını kabul etsin. Muhabbetimizi de dâim eylesin. “Hayırlı geceler…’’ Sen bilmedin. Takvimleri saydım… Kaç gün oldu bak gelmedin… Kilit vurdum gönlüme, Başka göze bir daha bakmadı gözlerim… Ne aşkından vazgeçebildim… Ne de başka bir aşka yelken açabildim… Ama sen bilmedin yanışımı… Sen bilmedin sevdamı… Oysa bağıra bağıra yazdım adını… İçim kan ağlaya ağlaya… Ayrılık ne zormuş be gözüm… Yılların hasreti var sırtımda. Kelimelerim yorgun düşüyor özlemine… Adını kalbime kazımışım aşkla. Yıllardır hep hayalini yazdım. Bir resmin için kaç gün ağladım. Oysa sen bilmedin sevdamı. Sen görmedin yanışımı. Sen bilmedin. Bilmedin… Anne..! Hani ben küçükken “uyusun da büyüsün” derdin ya, Şimdi de “küçülsün de mutlu olsun” desene... Gitme. Bana öyle bakma ne olur… Yoksa bakışların gözlerime mührün olur… Ve gözlerim yollarında artık bekletme ne olur… Aşkımıza hüzün katma ne olur… Yılların hasreti ağırdır, dur etme yüreğim, ağlama ne olur… Günlerce uykular haram olur, Gitme yüreğim ne olur… Gitme yüreğim… Gitme…! ’’Türk dil kurumuna aykırıydı acılarım... Ne imla kurallarına uydu cümlelerim... Ne de mutluluk şiirlerine... Anlatım bozukluğu ve gözlerimde ki vananın bozukluğu ile yazdım seni içim kan ağlaya ağlaya..!’’ Hangi kadını sevdiysek bırakıp gitti Merhaba sevgili papatya! Dün gece çok geç uyumuşum... Sabah uyanamadım. Ne alarmı duydum ne de ezanı. Namazımı kaza ettim ama işe biraz geç kaldım. Uykulu uykulu gözlerle gittim. Bu gün nasıl çalıştığımı hâlâ anlamış değilim. Çok yoruluyorum artık. Gittin gideli uyku nedir hiç tatmadı gözlerim. Ve şu kalem tutmaya alışkın olmayan eller. Şimdi şâir kesilmiş gibi. Artık her ne varsa bütün yazdıklarım hep san çıkıyor. Kaç gecedir yazıyorum seni. Saymak mümkün değil..! Bilmiyorum neden aşka vedâ eden birine bu kadar vefâ gösteriyorum. Neden bu kadar seni sevdiğimi bilmiyorum... Belki de sevdamı seviyorumdur. Sana olan aşkımı. Yanlış anlama seni değil. Sana olan sevdamı. Ve sen, Asla hiç bir zaman “birini sevdim” deme olur mu? Birinin aşkına layık olmaya çalıştım de. Çünkü sevmedin sen hiç beni...! Unutma!, “Sevgi verilmez, Hissedilir..!” Ve ben sende hiç hissetmedim o sevgiyi. Çok güzel oynadın rolünü. Eyvallah... Anladım ki, mutluluk sadece masallardaymış... Bizim senaryomuz, Acı son...! Neden kaybeden hep ben oluyorum bilmiyorum. Çok sevdiğimiz için mi kaybediyoruz acaba? Çok değer verdiğimiz için mi? Hani bir laf vardır ya, “Değer verdikçe kaybedersin” Aynen öyle... Çok yerinde ve doğru bir laf öyle değil mi? İnsan gerçekten çok değer verdikçe kaybediyor. Gerçektende değer verdikçe kaybediyor insan. Eksiliyor insan... Hani Matematikde de vardır bu; ”Bir sayıya değer verdikçe diğer sayı eksilir.” Aynen öyle... Oysa kaç defa yaralı sevdalardan geçtim. Ve hep aynı senaryo... Ben ve acı son... Oyuncu olmadığımdan oynamasını bilmiyorum belki de. Ama sen çok güzel oynadın rolünü. Çok güzel kandırdın beni. “Zaten hangi kadını sevdiysek bırakıp gitti bizi..!” Çok geç anladım değer verdikçe kaybettiğimi...Doğru sevince üzüleceğimi. Oyuncu olmadan senaryo vermeyeceklerini. Ve mutlu sonun sadece masallarda olduğunu. Çok geç anladım... Olsun… Buna da eyvallah... Çünkü seni severken anladım bunların hepsini... Aslında ben bir bahçıvandım. Çok su verdiğim için, çok değer verdiğim için, çok sevdiğim için öldün sen..! Sevgili papatya! Ve anladım ki bahçıvan olmak da zormuş... Çünkü “Çok su verince ölüyor çiçekler, Çok sevince de bırakıp gidiyor sevilenler...!” Öyle değil mi papatya! Ne çok sevmiştim seni. Ne çok su vermiştim sana. Oysa şimdi ellerimde kuruyup soldun. Hata sende değil, Bende..! Zaten hangi kadını sevdiysek bırakıp gitti bizi! Aşkta yoksulluğu yaşadım da, Yokluğu da yaşıyorum şimdi. Senin sayende... Haksız da, yalan da olsan sevdâm çok vefâ gösterdi sana. Şimdi yokluğunla sarmaş dolaşım. Geceleri hep koynumda, hep uykusuz kalıyorum sana. Yokluk hâl oldu artık bende... Çok sevmek de iyi değilmiş. Şimdi başkalarına anlatıyorum bunları. Ben kaybettim başkaları kaybetmesin diye. Ben içime attım. Başkaları içine atmasın diye. Çünkü hangi kadını sevdiysek bırakıp gitti. Biz kaybettik, sen kaybetme diye dertdaş..! Ve asla çok sevmeyin...! Çünkü; ‘’Çok su verince ölüyor çiçekler... Çok sevinince bırakıp gitiyor sevilenler..!’’ “Fâili aşk olan cinayetlerin kurbanı, Her zaman gerçek sevenlerdir...” Mesafeler Ne güzel şeydir, sevmek... Sevmek, engelleri aşmak. Sadakat göstermek. Sevmek, Sabretmek... Beklemektir... “Benim en güzel huyumdur, sevmek..” Ve ben bu huyumu en çokta sende harcadım. Çok temiz sevdim seni... Bir annenin yavrusunu sevdiği gibi. Sorgusuz sualsiz açtım kollarımı sana muhacire kucak açmak gibi. “Sevmek farzsa, Sen farzı kifâyesin bana” Her vakit sevdim seni beş vakit’in beşinde de. Avuç avuç duâlarla yolladım sevdâmı sana. Ama sen bilmedin. Bilmedin sana yalvarışımı, Yakarışımı... Sana olan sevdâmı... Duymadın hiç bir zaman çığlıklarımı... Okumadın kitaplarımı... Sen bilmedin yanışımı... Aşkımı... Sevdâmı... Sen bilmedin..! Oysa san yazmıştım aşktan yana ne varsa bütün kelimelerimi... Ama sen bilmedin. Ve hep bir engel koydun araya. Mesafelerin suçu yok sevgili! Engelli olan biri varsa oda sensin..! Düşünüyorum da hangi insan mesafeleri engel koyabilir ki sevdiğine? Ve hangi şehir unutturabilir ki insana sevdiğini? O kadar güçlümüdür ki şehirler? Yok yok!! Mesafeler aşkın düşmanı olamaz! Bence, “Senin sevdân yalandı ama mesafeleri bahane etti.” Öyle ya, “Yalan arayana bahane çoktur” derler... Sen bilmedin mesafeleri... Seni bana en çok sevdiren yolumu... Sen bilmedin... Oysa belki de aramızda ki mesafelerdir seni bu kadar sevmemin nedeni. Belki de ayrı olmamız bu kadar çok sevdirdi seni bana. Mesafeler sevdirdi seni bana. Ahh bu mesafeler... Aramızdaki mesafeler kadar seviyorum seni... Ve öyle ki, “Ben senin bana gelme mesafeni bile sevdim..!’’ Zaten şöyle bir baktığında anlarsın mesafeleri. Kime ortak olduğunu... Sence hangi sevdâya dahildir mesafeler? Haram sevdâlara mı? Helâl sevdâlara mı? Nefs’in emri ile hareket edenlere mi? Allah’ın emri ile bekleyenlere mi? Sence hangisine ortaktır mesafeler? Sen bilir misin bekleyenler niçin bekler sevgili? Asırlar vardır ki vuslat nedir hiç yaşamamıştır bazı sevdâlar... Ve gerçek âşık, “Sevdiği için beklemeyi farz bilendir” Zaten bence en güzel beklemek düşer âşığa yakışanda... Papatyam! Ben seni çok bekledim mim durağında ama sen gelmedin. Bak hani evini kiralamıştım ya. Her gece yarısında evine geliyordum. Senli şiirle yazıyordum. Hayaller kuruyordum. Terasa çıkıp sana su veriyordum. Sen ile sohbet ediyordum. Unuttun mu o günleri papatya! Bak ben hep yazdım seni. Mim durağında anlattım herkese seni. Nasıl sevdiğimi... İstanbul’dan ayıldım sen gidince. Sensiz İstanbul hiç çekilmiyor biliyor musun? Yeni bir ev tuttum kendime. İzmir’deyim şimdi. Ama seni de yanıma aldım papatya. Saksından sökmedim koparıp atmadım seni herkes gibi. Bak şuan bunları yazarken tabletin saatine bakıyorum da 02:57 geçiyor. Ranzada iki büklüm oturmuş yanımda yine bakır demliklerim tabi, sağımda küçük bir gece lambası ranzamın başına asmışım… Ne varsa sana yazıyorum... Gönlümden gönlüne... En çokta mesafelere suç atıyorsun ya, Güyâ “mesafeler yüzünden bıraktım” diyorsun ya En çok buna gülüyorum işte... Bâzen ara sıra bu sayfayı okuyorum her okuduğumda da gülüyorum sana. Neyse papatya gece gece güldürdün ya beni ne deyim sana. Tabi çok ağlattın ama orası da var. Biraz güldürmüşsün çok mu? Offf yine saçmalıyorum bak. Saat dört olmuş hiç farkında bile değilim. İşte bazen deli ediyosun beni. Kendi kendime konuşturuyorsun. Konu monu kalmıyor sonra. Dağıtıyorum her şeyi senin yüzünden. Neyse siz bakmayın bu deli şaire. Muhabbeti biraz kaçırınca böyle oluyor işte. Neydi konu yaaa??? :) Ha tamam mesafelerdi demi? Velhâsıl papatya! ‘’Senin engel koyduğun mesafeler benim sevdâmdır..!” “Vuslata giden yolda, mesâfeler de sevdâdandır..!” İçim yanıyor anne Çok çabuk sevdim seni. Çölde bir yağmur gibi. Çok çabuk sevim seni. Annemi sevdiğim gibi. Sorgusuz sualsiz açtım kollarımı. Bilemedim aşkı. Her gece kanayıp ve her uyandığımda kabuk tutan bir yara olduğunu... Ve çok geç anladım mesafeleri. Sol yanımda ki yarayı deşen neşterin sahibini. Ve nedense sana attığım her adımda uzaklaşıyorum. Kaç kilometre yürüdüğümü hatırlamıyorum. Bilmiyorum fizikten de hiç anlamıyorum. Ama sol yanımdasın sanki, Hissediyorum... Ve ne zaman adını söylesem kesiliyorum. Varamıyorum sana. Meğer mesafeler ne kadar vefâsızmış bana. Ne bileyim, ayaklarımda yırtılmış bir papuç. Üzerimde yamalı bir gömlek. Bir de hasretin olunca sırtımda. Çöl oluyorsun bana. Allah cezasını versin mesafelerin. Hani aşktın... Aşka dahildin... Hani vuslattın... Hayır..! Sen vuslatımın katilisin..! Annem... Ne bir doğum lekesi, Nede çocukluğumdan kalan bir iz bu. Annem sadece bir kızın bakışı bu. Annem analar ne kızlar doğuruyor be annem. Bir bakışıyla mühür vurdu gönlüme. Ağlamaz dediğin oğlun şimdi günlerdir ağlıyor be annem. Anaların duâları kabul olur derler, duâna muhtâcım be annem. Annem adı yok bunun. İçim yanıyor... Özlüyorum... Çok özlüyorum... Rabbim seni aldı benden. Onu da almasın duâ et be annem. İçim yanıyor anne... İçim çok yanıyor... Öyle derdi şâir, “Artık sana tâziye, bana merâsim zamanı..” Çok özlüyorum seni Merhaba papatya! Yine ben geldim. Özledin mi beni? Fakir fukar-â yetim uğursuzunu... Özledin mi bilmiyorum ama ben seni çok özledim. O yüzden aklım fikrim sende kaldı. Artık ben, ben olmaktan çıkmışım. Her saat her dakika seni düşünür olmuşum. Öyle ya, Cemal Süreya’nın da dediği gibi. “Her gece onu düşünmekten saatim ilerlemez oldu. Kim sorarsa saat kaç diye, Cevabım hep aynı. O’na doğru” Aynen öyle... Papatyam sen özlemesen ne çıkar ki? Ben özledim ya seni, O yeter. Aramızda mesafeler olsa, çok uzak da olsan ne çıkar? Ay da, güneş de çok uzakta ama bir günüm onlarsız geçmiyor... Biliyorum yine gelmeyeceksin bu gece gecede de Beklemiyorum da zaten artık seni. Çünkü gelmeyeceksin biliyorum. Yine umut çiçeklerim solacak, yine ağlayacak gözlerim. Ki gözlerim... Ağlamaktan kanlı yaşlar dökülüyor defterime... Kağıtlarım hep yasla buruk. Belki sen görmüyorsundur. Şuan tertemiz bir kâğıda bakıyorsundur. “Oysa sana yazdığım her kelime gözlerimde gusûl etti benim...” Bakıyorsun ama görmüyorsun gözyaşlarımı. Belki de matbaa’dandır, beni tertemiz kağıtlarda okuman... Bakmak yetmiyor sevgili! Görmen gerek maşuk’unu... Seni nasıl özlediğimi hissetmen gerek. Kelimeler anlatamıyor bunu sana. Hep bir yarım kalmışlık var. Ve yıllardır tamamlayamıyorum onu... Belki gidişindi o, belki de körlüğün... Görmedin sana olan sevdâmı. Oysa dağlara, nehirlere, sulara yazmıştım adını. Ama sen görmedin. Söylesene sevgili! Sen benim hani günahımdın? Adını kurumuş bir gül gibi saklıyorum yüreğimde. Bu sevdâyı senden uzaklarda sensiz yaşıyorum. Ne sesin var, nede kökün. Hangi günâhımın bedeliydi bu yokluğun? Bak şimdi şuraya bir “çok özledim” mesajı bırakıyorum. Ne olur onu al ve satırlarımı okurken cevap ver “ben de seni” diye, kulağımı çınlat! Çok görme gülüşlerini bana. Gülüşlerini bırak bahşiş yerine yüreğime... Ve ne olur sakı ha sakın ağlama! Belki senin bir tek gülüşün için yaşayan biri vardır. Ve sen papatya! Ne kadar yalancısın sen! Herkesi aldattın, yalan söyledin sen. Seviyorum deme bana. Yalan söyleme artık. Sus..! “Ben seviyorum diyen dillere değil, ağlayan gözlere inanıyorum...” Ve gerçek sevenler asla yalan söylemezler... Ve şunu anladım ki, sen papatya değildin! Papatyanın yarısıydın... Sevmiyorum kısmıydın... Ve her sona kalan yaprakta sen oluyordun... Yalancısın sen papatya! Yalancı..! “Papatyaların canı cehenneme…’’ Sevmek bu mu? Sevmek, sevmek aslında güzel şey. Anlatılmaz yaşanır... Şimdi ne kadar anlatsam da az. Yıllardır yazdım ve yıllardır yazacağım… Sevilmeyi hissedebiliyorsan güzeldir sevmek. Ve, “Güzeli değil, güzel sevmektir. Güzel sevmek..!” Aşkı herkes sever ama ayrılığı kimse sevmez. Benim kadar... Oysa ayrılık da aşka dâhildir. Ve insan ayrılınca anlıyor aşkın gerçek yüzünü. Anlıyor kirli sevdaları... Neyse, Konu gittikçe dağılıyor, sevmek bu mu diye başladık konu nerden nereye gidiyor.. Vaktimiz kısıtlı bu gün gözlerimde acıyor zaten. Erken uyumam lazım papatya, umarım kızmazsın bana. Ya da kız, O kadar gece mi fedâ ettim. O kadar şiir yazdım sana az mı?Sen bir cümle dahi karalamadın bana. Söylesene papatya! Ben yıllardır sevdim, sen bir gün bile sevdin mi? Duyuyor musun papatya! .... Susarsın şimdi... Öyle kalırsın işte... Bak sana bir şey söyleyeyim mi? Bu satırlarımı okurken şunu düşün olur mu? “Bir çocuğu düşün yıllardır sana âşık ve her geceyi sana ağartmış, Senli şiirler yazmış, Senli hayaller kurmuş, Senli rüyalar görmüş, Her hâliyle sen kesilmiş. Seni yaşayarak büyüyen bir çocuk düşün.” Sonra sus tamam mı? Konuşmaya yüzün yok, Edebinle sus! Çok zoruna gidiyor demi yazdıklarım? Haklısın çok ağır konuşuyorum... Ama benim de zoruma giden şeyler var! Senin benim yazdıklarım zoruna gidiyor. Benim ise senin yaptıkların..! Oysa ben senin yaptıklarını yazıyorum sevgili papatya! Yalan mı? Haaaa... Doğru ya senin adın papatya değil miydi? Şimdi bunu da yalanlarsın... Belli mi olur? Her şeyi yalanlaya bilirsin... Ama yaşadıklarımı asla! Sevmek bu mu? Sen! Her kim okuyorsa şuan bu satırı, sana soruyorum... Sence sevmek bu mu? ‘’Öpüşmedi diye ayrılan erkekle, fakir diye ayrılan kızın şerefsizliği kadar bir şerefsizlik görmedim ben...!’’ 02:00 İyi bilir beni Gecelere sor beni... Mesala 02:00 bütün sırlarımı iyi biliyor.. Neden bu kadar zor seni sevmek? Neden bu kadar zor yalnızlık? Yalnızlık, ne bir çölde olmak, ne bir ıssız adada olmak.. Yalnızlık, bu şehirde seni arayıpta bulamamaktır.! Bir şiirsin yazıpta bitiremediğim... Özlemsin... Hasretsin... Merhaba deyipte elveda diyemediğimsin... Akşamlara sor beni... Mesala 02:00 iyi anlatır beni... Güneşin hasret rengine büründüğü saatlerde, Gökyüzünde ki kandillerin yandığı vakitlerde beni düşün olur mu? Eminim 02:00 iyi anlatacaktır beni sana..! Sesinde mevsimlerin ağladığı, gözlerine karların yağdı... Ağlar gibi gülmeni, gülecek gibi duran yüzünü özledim... Özledim... Her zerreni özledim... Ve her defasında yorgun düşüyorum sana özlemekten. Aslında çok usandım seni özlemekten. Usandım bahçıvan olmaktan. Usandım yeşermemiş umutsuz gülü beklemekte. Usandım bu gecelerden, Gündüzlerden... Usandım artık seni yaşamaktan... Artık ağarmak bilmiyor gecelerim... 02:00 geçmiyor... Bu hasretimin rengi ne? Siyah mı desem bilmiyorum ki. Ama çok koyu yaşıyorum hasretini... Gecelerim gibi... Sen değil, yalnızlık helâlimmiş benim onu anladım. Baksana her gece koynumda... Ve sen papatya! Dilerim çok susuz kalırsın... Ve her su gördüğünde yağmuru hatırla... Her yağmur yağdığında da ağla. Duâ et... Olurda belki bir gün bana yaptıkların affolur... Aslında yanlış yaptık biz dertdaş! Önce gözyaşlarımızı değil, sevdiklerimizi silmeliydik.. Yoksa dinmeyecek hiç bir zaman gözyaşlarımız... Gözyaşlarımız çoğaldı, avuçlarımıza kar yağdı. Yalnız kaldık. İçimize attık her şeyi... Gözyaşlarımız sel oldu aktı kalbimize... Döksek de mısralara içimizi, Ama yetmedi... Ne teselli etti, ne de tesir... Aşk nedir bilir misin sen? Aşk “ıstıraptır!” Biraz buruk bir duygu, ağır bir yük girerse sînene, Boğazında bir düğüm, Gözlerinde tavanda bir kör bir noktaya takılırsa, Anlarsın aşkın ne demek olduğunu bir gece yarısında. Mesela 02:00 iyi anlatır sana... Papatya! Bir gün bensiz bir yerde ağlarsan, her düşen gözyaşında beni hatırla. Yağmurun saçlarını okşayan her damlasında beni hatırla. Şâyet, biri sana “hiç âşık oldun mu?” diye sorarsa, “Olmadım” derken de beni hatırla.! Her gün özlüyorum seni sevgili papatya! Çok susuyorum sana... Gittin gideli hiç kimseye susmadım ben. Herkesle konuşur oldum ama hiç kimseye susmadım. Suskunluğumun en acımasız olduğu zamanlardayım şimdi. Hiç bu kadar uzun susmamıştım sevgilim! Ve sen hiç bu kadar uzun gitmemiştin, gözlerini götürmeden yanına... Bir soluk kadar yakın ve yıldızlar kadar uzak derler, sevgi için. Uzanır yetişemezsin...Yetişir dokunamazsın... Dokunur vazgeçemezsin... Vazgeçer ama asla unutamazsın..! Bir umuttu yalnızlık... Bir şeyleri paylaşamamaktı belki... Gözleri dalıp giderken yaralı bir serçeye ağlayan bir buluttu belki... Belki, Belkilerle dolu bir hayattı.. Sevgili..! Bir gün bir köşede sızıp kalırsam, hiç kimse tanımasa da sen tanır mısın? Sorsalar sana “bu kim?” diye, Bakıp yaptığından utanmaz mısın? Ama şu kesin ki, bir gün bir yerlerde sessiz sedâsız hıçkıra hıçkıra ağlayacağım. Günah da olsa belki de kaderime de isyanlar küfürler edeceğim.. Ve son kez Allaha el açıp yalvaracağım... Sonra o güzel gözlerin gelecek aklıma, solup gideceğim en güzel çağımda... Sensizlik, yalnızlık beni çağırdığında, işte o zaman boş sokaklara bağıracaksın. Ve ben çoktan gitmiş olacağım. Sen ise gözyaşlarınla bir gece yarısında sana yazdıklarımı merak edeceksin. Ve 02:00’yi okuyacaksın... Her 02:00’de... “Gözyaşlarını silebilirsin ama anılarını asla..!” ‘’Aşk nedir’’ diye sordu bana. O an diyemedim... Eresi gün onu başka biriyle görünce, gittim ve eğilerek kulağına şunu dedim. ‘’Aşk, ıstırapdır..!’’ …...... ’’Oysa farzı kifaye bilmiştim benbu aşkı. her gün edasını ettiğim beş vakit namaz gibi. Ve yıldız kaymasında değil.! Her ezan okunmasında, okuduğum ezan dusasından sonra tuttuğum dilek gibi... Her gün adına Hacet namazı kıldığım... İstihare’ye yattığım... Ve her anne babama dua edişimden sonra ona dua ettiğim gibi. Bu da bir ibadetti aslında..!’’ ’’Ve seni sevmek farzı kifaye iken, şimdi ise Tahrimen mekruk oldu bana..!’’ Avuçlarıma döküyorum sevdânı Avuçlarıma döküyorum sevdânı. Kimse bilmiyor belki sana nasıl hasretim. Yazsam şimdi ellerimde hâl kalmayacak biliyorum... Avuçlarıma döküyorum sevdânı... Kimse bilmese de olur, Rabbim iyi biliyor seni nasıl sevdiğimi... Avuçlarıma döküyorum sevdânı... Duâm... Duâm hep aynı... Birinci sırada anne baba, İkinci sırada hep senin adın... Her gün yalvarıyorum Allah’a Vuslat... Vuslat... Vuslat... Avuçlarıma döküyorum senin sevdânı... Rabbim de biliyor senin adını... Bâzen ağlarım diye yazmaktan korkuyorum seni... Bilirsin, içime atıyorum derdimi. Susmak, Susmak en güzel huyumdur. En çokta sana susuyorum... Gözleri ile sevenlerin alışkanlığıdır, susmak... Yazmak da öyle... Belki seni yazamıyorum, yorgun düşüyor kelimeleri. Her defasında yırtıp atıyorum kâğıdı... Ama şu kesin ki, Avuçlarıma döküyorum sevdânı... Ve sakın üzülme! Çünkü, O biliyor adını... Şüphesiz, bir gün kabül eder duâmı... Sen yoksun Söylesene papatya! Neden vazgeçtin sevdamızdan? Neden ayrılığı seçtin? Sanki ben sana uymuyormuşum gibi aynı kafadan değilmişiz gibi sözler söyledin. Farklı dünyaların insanlarıyız ayrılmamız gerek dedin. Söylese, kaç tane dünya var ki güzelim... Ayrı dünyaların insanları olalım... Tabi sen uzaylıysan o başka :) Kısaca bitti dedin ve gittin işte. Sen kendi dünyana ben kendi dünyama... Ayrılığı seçtin mutluluk varken... Peki, benim suçum ne? Sebepsiz bırakıp gittin beni, Seni böyle severken... Anlamsız... Seni severken kaybetmek çok anlamsız... Öfkeyle doluyor gözlerim ama kızamıyorum sana. Bir hiç için ayrılık nedenlerini hissediyorum şimdi. Hani derler ya “fındık kabuğunu doldurmayacak nedenler” ki olsa gerek bu... Bitirdin beni papatya! Yıkılmış bir aşktan arda kalan satırları okuyorsun şuan. Gözlerimden süzülenler hâriç, görmüyorsun tabi onları. Doğrusu göremiyorsun. Aç gözlü aşkım benim. Aşk gözle bakmadın ki sen hiç. Göresin... Ama hisset olur mu? Bir eski dost olarak hatırla beni. Bir selam ver yeter. Unutsan da o günleri... Ara sıra şiirlerimi oku yeter. Bak şuan yıldızları seyrediyorum. Ay büyümüş parıl parıl parlıyor... Bir gece vardiyasinda ay bana ne sormuştu biliyor musun? “Neden seni terk etmiş bir kızdan vazgeçemiyorsun?” dedi. Bende aya baktım ve dedim ki, “Sen hiç gökyüzünden vazgeçebilir misin?” dedim... İşte o zaman ay bile anlamıştı hâlimden. Geceler de ortak olmuştu artık derdime... Ve papatya! Bir gece yarısı titreyerek uyanırsan uykundan… Bil ki, Sabaha kadar ağladığım, hayaller kurduğum, şiirler yazdığım ve resmini öptüğüm gündür. O gün… Ve bir gün sebepsiz yaşlar dökülürse o güzel maviş gözlerinden. Bil ki, Yokluğundan öldüğüm gündür..! O gün… Seninle aramızda ki tek fark şu, “Sen öylesine, ben ölesiye sevdim..!” Soldu aşkımız Sahi neydi o kural? Sevince mi kaybediyorduk? Kaybedince mi seviyorduk? Oysa birbirimize ne yeminler etmiştik be papatya! Bir ömür beraber olacaktık... Asla ayrılmayacaktık... Ama ne kadar imkânsızsa ayrılmamız, Hep imkânsızı istedik, Ve başardıkta… Bir kış günü yıldızların bakışlarında söyledik ayrılığımızı... Kör olası gözlerimiz hiç susmadı. Bakışlarla elveda dedik... Sessiz bir gecenin koynunda hançerledik aşkımızı. Açmadan soldurduk güllerimizi... Hatırlıyor musun? Bir çiçeğim vardı adını aşk koymuştum ama kopardılar. Bir çiçeğim vardı adını sevgi koymuştum, soldurdular. Bir çiçeğim vardı adını ıstırap koymuştum. Ne kopardılar ne de soldurdular... Alıştım sensizliğe... Akşamın yaklaştığı saatlerde. Ama sen görme ağladığımı... Başlayan bir gece vardiyasında acımasız bir hatırayla şafağı söktüğümü... Ne olur sen görme ağladığımı...İlk gün geliyor aklıma. Beni sensiz bıraktığın ilk gece vardiyası... Çok acı çekmiştim. İlk kez annemden doğduğuma pişman olmuştum. İçtiğim süt boğazımda kalmış, burnumdan fitil fitil gelmiş... Aslında hâla aynısı..Hatta o acı, Şimdi daha da çok bastırıyor ama sen hiç zerresini bile çekmedin. Yine de olsun be güzelim... Eyvallah’ım olsun... Ben senin yerine de çekerim... Sen unutsan da, bilmesen de, Görmesen de sevdâmı. Yine de ben senin yerine de severim... Solsa bile aşkımız. Unutma papatya! Ben de bir bahçıvanım..! “Solmuş yüreklerin bahçıvanıyız biz...!” Aşkına sahip çık Gün gelir bir akşam yanımızda kimse olmaz. Ya da olanlar, olması gerekenler değildir... Yıldızların bizim için parladığını görmeyen gözlerimiz... Gün gelir hayatımızdan kayan yıldızların gömüldüğü maziye kitlenir..! Aşkına sahip çık! Her şeyin vaktini vaktinde yapmalısın...“Ânı yaşamalısın” derler ya, Aynen... Kaybedince zamanı ne kadar istesen de alamazsın. O yüzden zamanını iyi değerlendirmen lâzım... Bir saat önce gülen gözlerin ağlayabilir... Onun için atıyor dediğin kalbin, belki bir saat sonra dura bilir. Aşkına sahip çık...! Sende ne var böyle be güzelim En güzel kelimelerimde anlatım bozukluğu vardır benim. Çünkü gözlerimde ki vananın bozukluğundan dolayı... Süzülür derdim sessiz sessiz yasla buruk kâğıtlara... Gözlerim gözlerinde... Yüreğim yüreğinde... Ve bir aşk vurulur mısrala. Bir mühür vurulur sol yanıma..! Bir bakışa bir aşk yükledi gözlerim gözlerine. “Çok mu seviyorum” diyorum acaba kendi kendime. Sonra, Sonra ucu bucağı görülmez cümleler kuruyorum yüreğimde. Ama onu da karıştırıyor gönlümde ki kekeme alfabe... Ve çok utanıyor cümlelerim gözlerinden. Dilim ise en ezber edinmiş kelimeleri bile unutuyor... Kilit vuruluyor sanki bazen... Gözlerimden anla sen..! Bilmiyorum ne var bu gözlerinde? Aşk mı var bakışlarında? Bir kere mâruz kaldım, Kül oldu solum da, soluğum da... Peki, bende ne var sana dâir? Ki bu kadar bağlandı sana bu deli şâir. Sanki bende herkes meçhûl fâil, Bir tek sen malûma dâhil..! Sende ne var böyle be güzelim. Beni benden aldın, Ettin ben câhil..! ‘’Gideceksen yanımdan değil, Solumdan git..!’’ “Yalnızlık nedir bilir misin?” diye sordular bana. Önce bir yutkundum ve ilk kez bir şeyi bilmekten nefret ettim...’’ Ben seni değil, sevdânı sevdim! Seninle aynı dili konuşsak da aynı duyguları yaşamıyoruz... İçimizde sadece konuşmak olmuyor aşktan da anlamak gerekiyor... Ama sende bu yok işte... Aşka gelince sen ayrılık oluyorsun güle güle diyerek gidiyorsun... Yine yalnızlık kalıyor bana. Bir de geceler var yalnızlığıma dem katan... Senin için harcasam da bu ömrü, Mükafatım hep aynı, Hep aynı, Hep aynı, Yalnızlık... Yalnızlıklarımı da aldım gidiyorum işte bak. İçimde mâtem rüzgarları esiyor sol tarafımı savura savura... Amasız bir acı bu, Bir yara. Bir seni sevdim bu dünyada. Bir de yalnızlıkları sevdim istemeden de olsa... Yaralı kalbim şimdi kaldıramaz bunları... Zaten kalbi yaralı olanlar anlar bizi... Ama zannetmiyorum kimse benim gibi ağlayamaz..! Haaa... Sanma ki sana ağladım ben vefâsız... Senin gibi bir yalancıya dökülecek bir damla bile gözyaşı yok bende. Ben sana ayırdığım zamanıma ağladım... Sevgime ağladım... Aşkıma ağladım... Kendi içimde yaşattığım aşkı sevdim, seni değil! Şimdi ayrılığı yazıyorum... Sanma ki seni kalbime yazdım... Hayır..! Sen defterimdesin... Sevdamı yazdım ben sadece... Seni hiç yazmadım ben bu kalbe. Kendini teselli etme sevildim diye... “Sen defterimdesin, Sevdân gönlümde...” “Biri sana hiç âşık oldun mu?” diye sorarsa Şunu de; “Birinin aşkına lâyık olmaya çalıştım” de. ‘’Nasılsın’’ diye sorma Nasılsın diye sorma..! İyi değilim… Sadece biraz daha içine kapanık... Biraz daha yalnız... Birazda yorgunum... Ha birde uykusuz... Neden ise çok yazıyorum şu aralar seni. Olmadık zamanda bile yazıyorum bazen. Bazen öyle bir geliyorsun ki aklıma çalışırken... İşi de, gücü de unutuyorum... Derin bir tefekkür hali dalıp gidiyorum gözlerine... Anla işte... En çokta kendi kendime konuşuyorum... E ne yapayım? Zaman geçmiyor ki. Yüzlerce şiir yazmışımdır belki içime... Bak eve geldim saat gecenin bir buçuğu ama yatamıyorum... Yoruldum artık... Kelimelerim de yoruldu... Ağlamayı beceremiyor ki gözlerim. Bak yine grip oldum. Bilirsin... Ağlarken hep grip olurum ben. Hastaneye de gitmiyorum artık. Heeep aynı ilaçlar... Alıştı çünkü... Senden gelen sefaya da, Cefaya da... O yüzden nasılsın diye sorma, İyi değilim.. Hiç iyi değilim... Çünkü çok şeyi kaybettim içimde. Mazim de öksüz kaldı benim gibi. Aslında her şeyin faili sana çıkarken, Meçhul bir beyhude sevda bırakıp gittin geride. Gözlerimde... Yüreğimde... Belki çok şeyi kaybettim hayatımda ama hiç biri seni kaybettiğim kadar ağır olmamıştı. Nasılsınsın diye sorma işte... Hiç iyi değilim... Solundan olmuş bir adam nasıl iyi olsun ki? Noratasını yitirmiş, Sevdası solmuş, Yüreği parçalanmış bir adamdan ne beklersin ki? Nasılsın diye sorma... Ha duymak istediğin buysa, İyiyim… Mutlu edecekse seni, İyiyim… Ama nasılsın diye sorma. Yalan söylemeye zorlama beni. İyi değilim… Hiç iyi değilim… ‘’Gözlerimde kurulacak yedi saniyelik bir vuslat için, Günlerdir adını sayıklıyorum hep uyurken..!’’ Gel artık gözüm, gel... Ve sen geldin, kelimelerimden vuruldum... Oysa düşlerim vardı görmekten korktuğum Hislerim vardı söylemekten korktuğum… Şiirlerim vardı yazmaktan korktuğum… Şimdi ise, Sen varsın kaybetmekten korktuğum… Çünkü duygular vardır, onda hissettiğini hiç kimsede hissedemediğin... Aşkın vardır, kelimelere sığdıramadığın… Bakışları vardır canından can alan… Ve gözleri vardır ki, Asla unutulmayan. Aşk, böyle bir şey işte... Ve sevgilim! Eğer beni bu sokakta, bu mahallede, bu sempt’de bulamazsan. Bil ki sevgilim! Gözlerinin daldığı yerdeyimdir... Ve eğer beni bir gün unutursan... Öyle biri ile unut ki, Sana savurduğum kurşunların önüne geçebilecek kadar cesur olsun… Ve bir gökyüzünün kara mavi çizgisinde bir kırlangıç sürüsü görürsen. Bil ki, Kanatlarında ki buruk gülümsemelerle ıslak tebessümler benden sana kalandır... Oyy, aşkım..! Bu gece çok düşündüm seni. Saatlerce…Önce bir ölüm geldi aklıma… Sonra bir de sensizlik... Düşündüm de arasında hiçbir fark yoktu sanki. Sensizlik de ölüm gibiymiş, Şimdi anladım… Ve bir çay koydum sensizliğin demine. Bir avuçta yıldız fırlattım gökyüzüne. Karanlığında aydınlığın olsun diye… Şimdi de sensizliği fırlatıyorum kalbime. Bıraktığın yerden dönesin diye sevgili. Bıraktığın yerden dönesin diye… Hadi sevgili! Hadi vazgeçilmezim… Hadi gözüm… Sıra sende. Gururu bir kenara fırlat. Hadi artık şu hasretinle yanan gönlümü rahatlat… Hadi gel artık gözüm. Gel! Dünyada sevilmiş ve sevilen nafile bekler. Bilmez ki giden geri dönmez. Çünkü memnundur yerinden, Kimse dönmemiştir seferinden... Gerçek sevenler gözleri ile veda ederler Gerçek sevenler gözleri ile veda ederler… Dile gelmez düğümlenir bütün kelimeler. Ve derinden bir matem eser… İnce ince koynuna girer sessizlik… Gözbebeklerine çöken bir korku. En keskin bakışlarını bile ama eder. Hatta kör eder gözlerinde gördüğün o aşkı. Kaybedersin kendini kendi içinde… Tüylerin diken diken… Sinen paramparça… Nefes dahi alamazsın… İşte o an, Şah damarından çıkmmıştır aşk.! Ve gerçek sevenler gözleri ile veda ederler. Çünkü en gizli, en yaralı kelimelerin sahibidir gözler. Bir bakışa bin aşk yükler. Gözlerde kurulur en güzel şiirler. Bin kelam etse de dudaklar. Gözleri ile veda ederler gerçek sevenler. Can çekişir kelimelerin. Hiçbir cümle anlatamaz belki seni. Acının en doruğunda durduğunda zaman… Ölmek istesen de gelmez azrailin. Vefasızdır ecelin. Son nefeslere kalmıştır aşkın. Ağlamak vardır boğazında, Ağlayamazsın. Kelimelerin de isyan eder. Ama susarsın… Rüya ile gerçek arasında. Yaşam ile ölüm arasında. Hisseder çare bulamazsın. Severken ayrıllığı, Gözlerinde ki yağmurun dinmediği anda anlarsın. Ve gerçek sevenlerin gözlerinde gizlidir alfabenin kuramadığı kelimeler… Kurşun işlemez bir beden. Uzun menzilli kısa cüleler ile yıkılır bazen… İlk bakışta değil, son bakışta başlar aşk. Ve gerçek sevenler gözleri ile veda ederler… Çünkü gözlerin vedası, Yaşanmamış bir aşkın edasıdır… Git!! Deniz dibinden bir avuş sevgi çıkarırken, vurgun yedi dalgıç Çiğer de bitse yürek atar be gözüm! Oyy, Çünkü sevgi dibsiz bir denizde hala ışıldamakta. Gideceksen yanımdan değil, Solumdan git..! Şu kalbi de al git… Gözüm..! Ne dilde söylenecek bir şarkı bıraktın. Ne de yazılacak bir mısra. Mecnundan, keremden farkım kalmadı artık. Ecelden de korkum kalmadı. Hadi git! Beni paramparça kırda git.! Mutluluk hakkımdır diyemem artık. Bundan sonra nasibim ağlamaktır. Bilirim gülemem artık. Gözüm..! Senden başkasını sevemem ki artık..! Oyy gözüm..! Hadi git... Kalbime kilit vurda git..! Kelimeler de susarmış bazen Kelimeler de yazmaz bazen. Yıkılmış bir sevdayı anlatırken. Ağlar çünkü bütün yağmurlar. Solmasın yapraklar, hazan vurmasın diye baharlar… Oysa çoktan hazan vurmuştur, o mevsim mevsim ağladığım şimdi kim bilir belki de soğuk bir ayaz..! Unutur çünkü sevda nedir vefa bilmeyenler. Ağlamayı, Özlemeyi, Aşkı unutur..! Senin beni unuttuğun gibi, Senin beni uyuttuğun gibi. Oysa kaç şiirimi küle dönderdi bakışların bir bilsen. Deniz maviliğini gözlerinden alırdı. Saçların ağustos sarsıydı, Kokuna güller mest kalırdı, Gülüşüne canım feda, ömrüm adakdı. Ama ihanetine kurban kaldı. İhanetine kurban kaldı… Kelimeler de yazmaz bazen. Utanır çünkü alfabeden. İhanete kurban bir şairi anlatırken. ‘’Öyle çok sevme demişti’’ bana deli bir adam. Ben ise bilakis deli gibi sevmiştim. Ve şimdi anlıyorum da aslında deli değilmiş o adam. O adam da ihanete kurban. Bu adam da..! Ve kelimeler de yazmazmış bazen. Ama bir yalandan, Bir yılandan korktuğu için değil. İhanete kurban bir yüreği diriltememe endişesinden… Kelimeler de susarmış bazen… Sen susardın... Yağmurlar başlardı şehrime… Ve öyle özlem dolardı ki gözlerime, Bir an, Gözelerim yağmuru boğacak zannederdim… Sevmek kim, sen kim? Bana sevdayı anlatma aşkım! Sen kim, sevmek kim? Öldürmedin, Yıllarca süründürdün beni. Ne bir gün vardır ki, gözlerim uyku görmüştür. Ne de gülmüştür… Günlerdir adını sayıklıyorum fakat sen bilmiyorsun. Farkında mısın? Gözüm, aşktan meşkten bahsetme sen! ‘’Allah korkusu olmayanda, aşk ne arar..! ’’Ama bu ahım olsun sana Dilerim Allahtan yüzün hiç gülmesin. Yıllarca benim gibi sevipte sen de acı çekesin. Sana olan aşkımı görmedin. Bilmedin sana yanışımı… Suç bende mi sevgili? Seven çeker acıyı, sevmeyen ne bilsin. Bana aşktan bahsetme. Sevmek kim, Sen kimsin..? ‘’Belki seni zengin edemedi cebim. Ama gönlünü zengin edecekti kelimelerim..!’’ Çok kızıyorum sana. Çok kızıyorum sana. Bekli de aramızda ki mesafelere. Çok kızıyorum ‘’göz görmeyince, gönül unutur’’ diyenlere... Kızışım sana değil aslında. Gökyüzüne, Bulutlara, Mevsimini yitirmiş bulutlara. En çokta gözlerime... Çünkü olup olmadık yerlerde yağıyor hasretin... Ve hiç dayanamıyor sana gözlerim. Hep bir sen kesiliyor… Hep bir sel kesiliyor… Sana dokunduğumda tutuluyor sanki bu ay bu güneş. Bakışlarınla alev alev yanıyor içimde ki ateş. Yeryüzüne sığmıyor bu aşk. Ve hiçbir şair, hiçbir şiir anlatamıyor seni. Sanki sana biçilmiş sözler, Külliyen kifayetsiz ve israf… Kelimelerin de beyhude kaldığı bir aşk olsa gerek bizimkisi… Ve yine gözlerin düştü geceme. Bak, Bak yine yıldızlarla süslüyorum bakışlarını. Hadi, Hadi sevdiğim mim durağına rastladı aşk. Bu gece yürüyelim kaldırımlarda. Yürüyüşüm İsra, Yükselişim gönlümden gönlüne Miraç. Mim durağında rabbe olan bir vuslat..! Bak sevdiğim yine bir yağmur yağıyor yarım kalmış geceden. Bütün evler, Bütün caddeler, Bütün sokaklar, bütün şehirler sırılsıklam. Gökyüzünden çok, Yanaklarımdan süzülen yağmurda... Ve çok kızıyorum sana. Ama tek suç, Yağmurdan çok ağlayan gözlerimde. Çok kızıyorum takvime, vuslata, mesafelere… Ama en çokta sana. Çünkü en çok, ‘’Sevdiklerime kızıyorum ben..!’’ Bıktım artık..! Doğan her günün sabahında, içimde gözlerini görebilmek aşkı olmasa, İnan hiçbir şeye değmezdi yaşamak… Ve şu geceler.. Geceler bir gün cinayetim olacaklar… Öldüreceğim bir gün buruk hasret dolu geceleri.. Hele bu ayrılık şiirlerini…Şarkılarını… Kurşuna dizeceğim hepsini.Kaderimi de mahkemeye vereceğim. Seni benden ayırdığı için. Çok mu şey istedim senden? Bir çiçeğin de kıymeti var be gözüm. Etme, çok mu şey istiyorum senden. Gel sadece... Bıktım artık sana sararıp solmaktan. Bıktım artık seni yazmaktan, seni özlemekten… Bıktım artık umutsuz bu aşka ağlamaktan… Yalnızlıktan, yorulmaktan, yaşamaktan… Bir tek korkum Allahtan, bir de sensiz kalmaktan… Oyy, gözüm. Gel artık. gel..! Bıktım artık sensiz çay içmekten. Nefes almaktan, bıktım artık kendimden. Bıktım..! Giderim Sessizdir benim gidişim… Başım eğik, derin bir tefekkür hali. Gözlerim kaldırım taşlarının çizgisinde. Usul usul giderim… Sükuttan öteye gidemez kelimelerim.. Elvermez edebim, elvermez edebiyatım… İhanete kurban da gitse sevdam, Bir ‘’neyse’’ daha atar soluma, giderim... Kirlenmiş altı çizili harflerle yazılmışsın alnıma. İstemem ben öyle haramdan yoğrulmuş bir sevda. Oysa bir bilsen, sana yazdığım her harf gözlerimde gusül olmuştu. Artık şimdi ise, bedenim gusül oluyor gözlerimde. Kazası yok, kazası yok bu aşkın. Gidişim eda, Senin yüzünden artık vefa, Şimdi veda... Sessizdi benim gidişim. Sensizde oldu artık gidişim.. Sensizde oldu... Yalnızlığa alışığım, Yarsızlığa da alışırım… Yırtarım kağıdımı kalemimi kırar giderim… Bilirsin, Eceline susayan bir şairim ben..! Seni kurşuna dizer, İçime gömer giderim... Bu aşkı da yakar geçerim. Bir romana daha imza atar giderim..! Bir romana daha imza atar giderim..! Sen ağlama. Dağlara duman, Yüreğime hasret çöker. Gözyaşlarım yağmur yollara. Gönlümde bin yel eser, uzar gider daha sonlara... Oy ağlama gözüm… Sen ağlama..! Bırak da ben ağlayım bu hazin aşka. Gözyaşlarımız kefaretimiz olur belki yanışımıza. Bırak ben ağlayım..! Sen ağlama! Duysun sesimi, duysun hıçkırıklarımı gökler… Ki duysa yağmurlar ağlardı. Eylül ağlardı, Melekler ağlardı, Âşıklar ağlardı, Ayrılıklar ağlardı, Mesafeler ağlardı… O zaman benim hala nasıl yaşadığımı anlarlardı. O da belki..! Sen ağlama yeter ki, Ben ağlarım… Sen ağlama gözüm, Sen ağlama... Köle eyle beni efendimin yanına. Gözlerin geldi aklıma birden bire. Sanki zaman durdu yine. Bir nefes darlığı yine. Bir kördüğüm daha... Dizildi hasret kelimeleri yine soluma, Birazda soluğuma... Bir çay koyarım şimdi hasretin inadına, vuslat tadında... Eyyy aşk... Affeyle ne olur beni Allah aşkına..! Yüreğim feda, ruhum kurban canına. Ne olur köle eyle beni efendimin yanına Ne olur..! Sen kuramadığım cümlemsin. Ben, Birlikte yaşayabileceğim birini değil.! Ben onsuz yaşayamayacağım birini sevdim..! O ki, geldiği zaman boşluk doldura biri değil. Gittiğinde yeri doldurulamayacak biri..! Çünkü yalan, Bu hayattaki her şey yalan bence... Bir tek senin dışında... Ve sen benim için, Sen benim için bulutlar arasında ki dokunulmamış bembeyaz bir sevgi yumağısın. Ve şunu da biliyorum ki, tüm sevgime rağmen bu hayatta sevgisine layık olamadığım tek insan sensin..! Sen ki, en güzel sevgilere ve en güzel duygulara layıksın. Sen aşksın, aşkımsın, ‘’Sen yirmi yıllık hayatımın özetisisin..!’’ Sen solumsun, Soluğumsun... Aldığım nefes, her şeyimsin.. Sen kuramadığım cümlelerimsin... Unutamıyorum... Ne çıkar sel olsa gözyaşlarımız... Yıkılmışsa aşkımız... Oysa hiç bitmesin isterdim umutlarımız, Hayallerimiz, Aşkımız... Çok çabuk vurdu hazan, Daha ilkbaharımız bu. Oyy, gözüm oyy... Sevmişem ben seni..! Nasıl biter şimdi bu aşk..? Nasıl biter? Ayrılık girdi koynumuza. Sen çok çabuk unuttun.! Ben ise ne unuttum ne de uyuttum..! Hep yazdım... İçim kan ağlaya ağlaya... Her zerreni yazdım ben senin. Hiç unutmadım ben seni. Hiçç..!!! Bak şimdi ayrılık var yüreğimizde. Ayrı şehirlerin yağmurlarıyız artık. Ayrı şarkının sözleri... Ama şunu unutma ki, Yaşadığın şehirde beni sana hatırlatacak çok şey var. Baktığın her yerde, Gördüğün her nokta ve her ayak bastığın toprakta, Benden bir şeyler var işte ayrılsak da.... Unutamamamın sebebi bu.. Çünkü bu şehirde hala biz yaşıyoruz… Hala her noktasında bizim anılarımız yaşıyor... Unutamıyorum gözüm..! Unutamıyorum..! ‘’En uzak okyanuslara asılmış bu kürek, Unutur mu seni bu şair yürek..!’’ Seni düşünüyorum. Bir mültecinin vatanı yada bir kölenin hürriyeti kadar uzak olsa da, Sende hep gurbeti yaşasam da, Olsun... Yeter ki beni yüreğinden sürgün etme..! Ve ay doğarken bir söğüdün arkasından gül yüzünle, sisli bir esintiyle akşamın çöküşüne hüzün serperek ve yağmurdan geceye perdeler çekerek beni düşün..! Unutma..! Çünkü ben, nefes aldığım her saniye seni düşünüyorum..! Sen bilmezsin..! ‘’Benim her gece yastığım altında ki fotoğrafına bakıp uyuduğumu, Ve her sabah giydiğim gömleğimin sol cebinde ki fotoğrafını öptüğümü..!’’ Sen bilmezsin..! Elveda..! Gecenin kör karanlığında yarım kalmış bir şiirin son cümlesiyim... Geceyi kalbime yazıyorum ve bu son şiirim... En çokta vefasız zamanlarıma, vefasız dostlarıma, ve vefasız aşkıma elveda..! Bu son intiharım..! ‘’Ekmeğim suyumdun be kadın..!’’ Şimdi anlıyorum aşk acısını Artık bulutlara yazıyorum hasretini. Yağmur yağınca anlarsın ne çok özlediğimi... Zaten yürekten sevenler sevdiğinin üzülmesine bile dayanamazlar... İşte budur yürekten sevmek... Ve öyle görüldüğü gibi de kolay değildir, yürekten sevmek... Çiçekler bile üşür donuk bakışlarına gül bakışlılm... Sevmişem ben seni... Ağlarım diye dinlemediğim şarkılar var. Şimdi anlıyorum aslında. Neden bu kadar anlamlı şarkılar... Ve her dinlediğim şarkı, gözerlimde ki yağmurun anlamını taşıyor... Kalbim şimdi anlıyorum seni. Neden bu kadar çok can çekiştiğini... Damardan şarkıların sebebini şimdi anlıyorum... Sebebi aşk acısı... Şimdi anlıyorum kalbim... Şimdi anlıyorum... ‘’Kalp de ağlarmış, Seni severken anladım..!’’ Sonsuza dek... Ne güzeldi demi yaşadıklarımız... Ne güzeldi... Şimdi arasak da bulamayız bir daha o günleri. Oysa tozpembe hayallerimiz vardı. Pembesi giden, tozu kalan..! Şimdi sevinçlerim kumsalda ki ayak izlerim kadar hafiftir. Üzüntülerim... Üzüntülerim ise, bir okyanus kadar derindir..! Oy gözüm... Ne kurulacak bir hayal bıraktın bana geride. Ne de yaşanacak bir hayat..! Oysa okyanuslardan da büyüktü benim aşkım..! Okyanusu görmesen de sonun bir yerde bittiğini bilirsin. Okyanus da kıskanırdı sevgimi... Görmese de bilirdi sonunu, Çünkü sonsuza dekti..! Asla bitmedi ve bitmeyecek benim sana olan sevdam... Sonsuza dek..! ‘’Aşk nedir?’’ diye sorma bana. Çünkü ‘’sen’’ derim... Her defasında... Çok özlüyorum. Büyük aşklar vardır hani bilir misin? Hep hasret çekenler, Özleyenler, Hiç kavuşamayanlar... Belki bir mecnun, kerem olamam ama. Ben de o aşıklardan biriyim..! Oy gözüm oyyy, ‘’Sen’’ desem, seni bilir misin? Sen diye bir desen çizebilir misin? Aşka tarif yazabilir misin? Sen seni bilir misin? Bakışlarının canıma kastettiğini bilir misin? Oyy be gözüm oyy. Sen beni bilir misin? Şu sızlayan yanımı dindirir misin? Oyy, aşkım oy,,, Bak bir mesken bulamadım kendime. Nasıl dindirilir ki şu acı, şu hasret bilmiyorum ki... Unutmak nasıl öğrenilir be öğrenilir be gözüm.! ‘’Etme’’ dedim. ‘’Gitme’’ dedim. Yaktın gittin, Vurdun gittin... Bu canımı da neden alıp gitmedin? Oy. Sevmişem ben seni gözüm. SEVMİŞEM… Unutamam ki şimdi ben seni. ‘’Zamanla unutmayı bilirim, ama unutmayı asla’’ Ömrüm seni beklemekle geçse ve ölüm seni beklerken gelecekse, Bil ki, seni orda da beklerim... Hadi sen varken senden habersiz seviyorum da seni, Ya sen yokken nasıl seveceğim seni? Oyy be gözüm oyyy etme. Bak yıllar karıştı gitti ama sen gelmedin. Gözbebeklerimin ta içinden damlar kan. Oy ceylanım yoruldum artık seni yazmaktan. Hasretinden sevemiyorum artık seni. Uyuştu artık bedenim... Hissedemiyorum acıları da. Bir damlacık sevgi için yıllardır yalvarıyorum sana ceylanım. Etme! Aşkın rezilliğini çektiriyorsun bana. Burnumdan geliyor sensiz yaşadığım her an. İnan çok özlüyorum seni... Çoktan da çok..! ‘Çok’ kelimesinin cümlede aldığı yer kadar değil, Aldığı anlam kadar ‘’çok özledim seni..!’’ Sen gelmedin. Uzaktan da olsa sevmek seni. Ne güzel bir duygu. Rüyaları söylemiyorum bile, Onlar ayrı bir güzeller... Rüyalarda sen benimsin. Sevgilimsin. Her şeyimsin. Sevgilim! Ne zaman seni özlesem bir yıldız çiziyorum kalbime. Seni ne kadar mı özledim? Bak, artık kalbimde gökyüzü..! Ve ben şairim... Yürek işçisi, Yürek hamalı, Sevdası solmuş yüreklerin bahçıvanı..! Şu dünyada belki de en çok ben çalışıyorum. 7-24 her zaman seni düşünüyorum... Ve seni hayal ediyorum geceleri masamın soğuk bir kenarında. Ellerimde yine çatlamış kalemim. Belki bir ilham gelirde, bir yağmur yağarda seni yazarım diye. Seni hayal ediyorum... Zaten anca hep hayal ediyorum... Gelmedin çünkü, gelmedin... Yoluna şiirler ektim, duana aminler... Yıllardır soluma yazdım seni. Ama sen gelmedin. Oy gözüm oy. Gelmedin..! ‘’Sen yeter ki gel, alfabeleri emrinde çalıştırırım..!’’ Bakışlarındı ölüm sebebim. Bu defa kelimelerimden vurdun beni kadın. Bak gözlerime... Gözbebeklerimin ta içine bak. Eridi işte... Çürüdü ellerim, eskidi artık yüreğim... Hal kalmadı, yoruldu bedenim... Bak tükendim bittim işte. Bak, İyi bak..! Bakışların çünkü ölüm sebebim..! Bakışların... ‘’Bakışları ile öldürür bazıları..!’’ Ağlama kalbim... Caiz mi değildin bana? Ben baştan aşağı aşık olmuşken sen hep ‘’hayır’’ dedin..! Dur be kalbim. Dur! Yine saflığına kanacaksın. Yine bir sahte bakışına kanacaksın. Yine dumansız bir ateşte küllerinde eriyip yanacaksın. Dur kalbim. Bu kadar belli etme ağladığını. Bu kadar belli etme özlediğini. Belki şuan bu satırları okuyordur o. Etme kalbim. Belli etme etme çok özlediğini... O yok çünkü. Geri dönmeyecek. Pişman olmayacak... Sen şimdi ne kadar yazsan da yaz. O okusa da okumasa da geri dönmeyecek. Etme kalbim ağlama. Dönmeyeceğini bile bile sevdin sen onu ağlama! Alış artık onun yokluğuna. Hiç olmadı farzet. Hiç bakmadın, hiç sevmedin farzet. Ağlama kalbim, ağlama. Dönmez o..! ‘’Bir şehir bile kurardım sana, ki dönsen..!’’ Şura’m laf anlamıyor. Tuhaf olanıda ne biliyor musun? Canımı yakmana rağmen hiçbir zaman yanlış insanın sen olduğunu düşünmedim. Aşkı bir kere tattım. Ölümü çoğu kez... Keşke hiç âşık olmamış bir insan kadar şanslı olabilseydim. Ben de biliyorum aslında, bizim aşkımız imkânsız. İmkânsız bir aşk. Çok iyi biliyorum. Ulan biliyorum ama şura’m laf anlamıyor ki be gözüm... Ne desem de boş..! Çok sevmiş çünkü...! Çok sevmiş..! ‘’Ve susarsın... Çünkü söylesen ne tesir eder, ne de teselli..!’’ Cinayet. Bir cinayet işledin sevgilim. Farkında mısın? Beni sevmemen..! Gözlerini öylece silkeleyip gittin. Yapma gözüm.! Faili meçhul bir cianayete kurban ediyorsun beni. Bir cinayet işledin ama suçsuzsun. Bilmiyorsun... Bakışlarınla sıkıyorsun kurşunu... Bir cinayet işledin sevgilim! Farkında mısın? Şuram durana kadar seveceğim seni. Rüyamda seni gördüğümden beri uykum var. Seni sevmek rüyada daha güzelmiş be sevgilim. Çünkü sevgilimsin.. Benimsin... Sen hiç sevmiyorsun beni. Sadece hep kafam güzelken seviyorsun be zalım... Doğrusu senin zamanın yoktu. Ben zamandan çalıp sevdim seni. Bırak bütün hayallerim senin olsun. Ve sevgilim..! Aşk bir çiçeğe benzermiş... En tazesi bile ölürmüş... Acaba senin aşkın da mı öldü? Bu gece şuraya not düşüyorum sana. Belki bir gün okursun... O da belki... Sevgilim..! Sana söz: ‘’Şuram durana kadar seveceğim seni...!’’ Şuram durana kadar... Güzel olan sevmekmiş. Sen bilmiyorsun... Bir şeyler anlatıyorsun bana. Ben ise sürekli iç sesimle lafını kesip sesinden öpüyorum. Sen bilmiyorsun... Ve zaman geçtikçe daha iyi anlıyorum... Asıl yük; ‘’Aklı başkasında olanı, yüreğinde taşımakmış..!’’ Güzel olan anılarmış... Güzel olan özlemekmiş... Güzel olan beklemekmiş... Güzel olan sevmekmiş... Sevmek... Sevgili değilmiş... Sevmek... Sevmek yürek işidir be gözüm... Kaldı mı kalıyor işte... Kimisi yürekte, Kimisi yüreksizde... Ve sevgilim..! Senin hiç yumruğunu sıkarak. Birilerini taaa kalbinde hissederek Dinlediğin şarkılar oldu mu? Benim çoook oldu Çok..! |
Beni sana kalbim götürdü
Gülüşlerin tüm derdimi bitirdi
Varlığın ömrüme bereket getirdi
En değerli varlığımsın yar benim
Bu küçük dörtlükte harika şiirlerine hediyem olsun,,mutlu sabhlar,,günaydın