Sormuştun Ya YusufNe İzmir eski İzmir, ne de fuar eski fuar Yusuf. Yerinde yeller mi esiyor diyeceksin belki. Yel esse hani şöyle bir dokunur geçer, sanki bir fırtına hatta boran, her şeyi silmiş süpürmüş adeta. Soruyorsundur şimdi. Ne kaldı eskilerden Çınar? Acılar eski acılar mı? Sevinçler eski sevinçler mi? Ya dünya eski dünya mı diye.. Haklısın, ama yine de arıyor gözleri insanın, bir köşesine saklanmış tanıdık bir hatırayla karşılaşmayı. Sevda kokan çiçeklerle bezenmiş bir kenti. İnsanları, insanlığı, hatta terkedilmiş dostlukları, en ücra köşesinde, bir bodrum katında dahi olsa bulabilmeyi. Benim de acılarım olacak elbette Yusuf. Çakıl taşlarına dönüşmüş dostluklarla, kesilecek ayaklarımın altı, kanayacak. Acısı ta yüreğime kadar işleyecek. Arayacağım o incecik elenmiş, yumuşacık,acıtmayan, kum gibi dostluklarda korkusuzca yürümeyi. Ve; benim de korkularım olacak elbette. Sanki çocukluğumda daha mı az korkuyordum. Hayır, ama yine de karanlıklara türküler söyleyerek kafa tutuyordum. Türkülerle Yusuf, hem de bağıra bağıra sokaklarında fink atıyordum. Sanırsın içimde koskoca bir adam yüreği taşıyordum. Şimdi sorsam sana, yıllarla büyür mü yürek diye gülersin bana. Biliyorum be Yusuf, bir yüreğin büyümeyeceğini yıllarla. Hep derdik içimizde büyüyen sevgi olmalı, gerisi hikaye diye. Ama; unutmuşuz kardeşim unutmuşuz, yüreğin de kırılabileceğini kırık dökük sevdalarla. Sayfalar dolusu mektuplar yazardık, ayrıldıktan sonra birbirimize. En son bir zarfı göreli sanırım yıllar oldu. Çocukların okula kayıt zamanlarında, ne işe yarayacaksa vermek için aldığımda. Şanslıymışım altısını bir arada gördüm. İnan unuttum, yalayarak yapıştırmaya çalıştığım posta pulunun tadını. Düşünsene be Yusuf, ne kadar küçük sevinçlerimiz varmış, bizi büyük mutluluklara taşıyan. Postacının ellerinden almak için, beynimize kazımıştık sokağa geliş saatlerini. Sanki; O dost kokusu, sevgili kokusu yayılırdı mektuplardan, kilometrelerce uzaktan kokusu burnumuza kadar gelen. Şimdi öyle mi ya? Köşe bucak kaçıyor insanlar gördükçe, ya bir haciz zarfı, ya da; Postacının gözlerinde hadi yırttınız dercesine bir gülümseme. Sen de yazardın,ben de. Hatta, aynı kıza aşık olup da, kağıda kaleme sarılıp yarışırcasına yazdığımız şiirler. Şiir de denmezdi biliyorum, ama; biz yüreğimizi sererdik kardeşim. Haykıra haykıra,korkmadan, seni seviyorum derdik dizelerimizde. Şimdilerde şiirler de tuhaflaştı. Şairlerde imge telaşı, sanırsın ki adeta bir meydan savaşı. Nedir ki, alaturka da söylesen, alafranga da söylesen, en güzeli de,en çirkini de, önemli olan seni seviyorum diyebilmek. Nasıl yazıldığı,nasıl söylendiği değil, nereden söylendiği önemli değil mi be Yusuf. Yürekten hani adam gibi. Bazen diyorum kendi kendime, çocuksu aşklar daha mı yürekliydi diye. Gizlice de olsa, duvarlara cesurca,rengarenk yazılan, ama içten yazılan, ama yürekten yazılan, Yusuf Selma’yı seviyor yazıları. Çocuklar daha bir yürekli galiba. Bu nasıl bir zaman, söylesene kardeşim. Saçlarımızı beyazlatıp, insanı dert sahibi etmek için mi var? Nereye baksam acı, nereye baksam kahır. Güzel olan hiç mi bir şey yok Yusuf? Hani her şeyin ilacıydı bu zaman denilen illet. Nereden nereye geçtim, unutmak diyecektim. Unutturmuyor ki anılar, gözlerini bıraktığım kentler aklıma geldikçe. Kokusunu içinde saklayan deniz. Vurdukça, saçlarını hatırlatırcasına, dallarından yapraklarını savuran rüzgar. Hepsi ağız birliği etmişler sanki unutturmamak için. En kolayı unutulmak galiba Yusuf. Haklısın Çınar deme sakın, takılırdık ya hani, hak değirmende olur diye. Aslında ömürmüş o kardeşim, değirmen misali hayatın çarklarında öğütülüp, un ufak edilen koskoca bir ömür. Ya sevda Yusuf ya sevda? Yıllardır hep yürektedir denir durur. Ama güzel kardeşim, tükenen bir ömrün arka bahçesinde solmuş, paydos etmiş bir yürekte, o sevda ne halt etmeye durur. Ve insanlar Yusuf insanlar, işte buna ölümüne sevda diyerek bir kılıf uydurur. Bundandır özlemim, adam gibi dostluklara, adam gibi sevmelere hala çarparken yürek... Çınar Göle |
gönülden gelen
tertemiz sesler
kutlarım
selam saygılarımla...