1
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
1227
Okunma

I
Sarı ki, ekimin tam ortası
Yorgundu zamanlar ve takvim
Duraklar ve mesafeler yorgundu
Şehirde kuşlar kanatsızdı, ne çare
Uçamıyordu haber güvercinleri
Zifiri karanlıktı gökler
Ve bulutlar da yorgundu.
Terk etti nasılsa yuvasını son göçmen kuş da
Düşüp yorgun göç yollarına
İnince gece gökyüzünden
Firari ayakları arsız taşlar öptü yine
Demirbaş sevdalısına sarıldı yine yollar
Pencereler berduş, sokaklar serseri
Yağmalanmış kaldırımlar
Alabildiğine derindi uykular
Şehir yorgundu.
II
Aktı damarlardaki son zehir damlası
Son menzilde sobelendi öksüz bir çocuk
Çocuk, sallanan son mendile tutundu
Kanatarak avuçlarını
O en son umutla
Tutundu ellerini kırarcasına
Gümüş rengine çalıyordu çocuğun saçları
Bilmem kaçıncı kırağıdan yadigâr
Vuruldu iğde yaprağına
Yanlış adresteydi
Götüremediği elleri vardı çocuğun
Durup durup kendi boğazına yapışan
Dilinde kilit, gözünde kezzap
Ve ayaklarında pranga vardı
Neydi uzağın anlamı? Mesafe neydi?
Dua ile dolduruyordu
İki şehrin arasındaki uçurumları
Yolları yorgundu.
Becerebilseydi;
Yüreğini asıp o en son durağa
Bir hançer gibi çıkaracaktı yolları sırtından
And olsun diyecekti
Dikecekti bütün kopan düğmelerini
Kifayet etseydi elleri
Heyhat
Elleri de yorgundu…
İrfan Özcan
5.0
100% (4)