Ruj
Bir şiire başlıyorum.
Üstüm başım kasımpatı gibi acı kokuyor. Ve hep bu yağmurlu bir akşam üstleri Sardunyarın göbeğine çift dikiş atıyor müjgan. Ruj yerine ahşaptan dizeler sürüyorum dudaklarıma.. Göğsüme düşüyor ölü kırlangıçlar.. Saçlarımı uzattıkça, Ve kızıla boyadıkça uçlarını, Sancılı bir yağmurun genzinden geçiyor Ekim. Yalnızlık, Koca bir İstanbul’u doğuruyor avuçlarıma. Farkındaysan, Saçmalıyorum yine uzadıkça bu şiir.. Aslında susmakta değil bu. Kadın olmanın diğer yanında eksikliyor ellerim. Kalbim de bir yığın kırık, Omurga kemiklerim yanıyor bu yüzden. Hiç bir parmağım da izi yok geçmişin. Sırtımda sigara yanıkları sönüyor Bir kül tablası gibiyim.. Pis, Ve leş gibi kokuyor geceliğim.. Ve, Bazı geceler Uzun basma elbisesimi yıkıyorum paslı bir leğende. Rutubeti vuruyor yüzüme, damı akam bir gençliğin diğer yüzünden.. Ve, Artık ucuz fondetenleri sürüyorum beyaz tenime . Esmer bir kadına benzesem, ne ala Çirkin bir kadın, Ve yorgunum da üstelik. Yaşlandıkça süs kağıdına benziyor ellerim. Ben, üşümeyi annemden öğrendim. Susmayı da, Kadın olmayı da. Sonra yapraklarını döken bir gölge fesleğeni gibi , kırık bir vazo buldum kendime. Ondan yağmur damlaları değmiyor tenime. Hiç bir şey Ve hiç bir acı... Söyleyin onlara Ölümüm de, rutubet kokan duvarlara şöyle yazsınlar. Ruhumu hiç satmadım. Sadece bir kaç şiir ödünç verdim müjgana.. ".. Müjgan benim iç sesim... Özge Özgen |