NOSTALJİŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Bizim zamanımızda sokaklarda akşam oldu mu, sokağa çıkma yasağı vardı. 10-11 yaşlarındaydım 12 Eylül 1980 ihtilâli olduğunda. Büyükler eve girerdi, sokaklar biz çocuklara kalırdı. Bizler çocuk olduğumuz için göz yumarlar, ses çıkarmazlardı asker abiler, polis amcalar. Biz de hırsız polisçilik oynardık onlara özenirdik. Bir kaç kere de süpermen olmuştum ama duvardan aşağı kafa üstü düşünce bırakmıştım süpermenliği.
Sonra Fatih’in fedaisi Kara Murat oldum. Kılıcım vardı tahtadan. O filmlerde dayak atan hep Kara Murat’tı. Oyunda nedense ben yerdim dayağı? İtiraz edince yine dayak yerdim, oyun gerçeğe dönüşürdü. Bir keresinde sokağımızda oturan bir kıza aşık olmuştum, o kıza da başka mahallede oturan bir başkası. Kıza soruyorum, "Tercihini yap, ya ben, ya o’’ diyorum. Kız kıkır kıkır gülüyor... Ulan diyorum deli etme beni. Diyor ki, ’’Çok komiksin Murat!’’ O hışımla gittim çocuğun yanına. Okkalıca bir yumruk vurdum. Çocuk benden uzundu ve kiloluydu. Sanki sinek konmuştu yüzüne. Tesir etmedi tabi attığım yumruk. Yakama yapıştı, ’’Öyle vurulmaz, böyle vurulur!" dedi. Bir çaktı.. Dudağım patladı, dişim kırıldı. Kızın yanına gittim. Daha doğrusu kapılarına. Dedim ki, bak dedim, bu senin eserin! Dişim kırıldı! dedim. ’’Bana ne senin dişinden. Ben mi dedim sana kavga et diye..’’ dedi. O kırık diş hatıradır bana. Aynaya baktıkça hatırlarım. Bu diş derim, bu diş onun eseri. Yetmişli yılların sonlarıydı, Çat pat hatırlarım, Yasakları o zamanlardan tanırım, Her şey yasaktı, nefes almak dışında, Evde odun kömür yoktu, Kalmıştık kışın ortasında, Donuyorduk Ankara’nın o soğuk ayazında... Hırsız polisçilik oynardık arkadaşlarla, Polis ben olurdum, düşerdim arsızın peşine, Bir yanlışlık vardı bu işte, Nedense hep ben dönerdim kevgire... Benim hiç oyuncak silahım olmadı, Belki de bu yüzdendir hep dayak yemelerim... İhtilâlin adını ilk o zamanlar duymuştum, Gerçi bir Fransız ihtilâli vardı tarihte ama, Ben hepten Fransız kalmıştım, neydi bu durum? Kaynıyordu ortalık yine sağ sol, Kalmıyordu kimsede sağlam kafa, sağlam kol. Alamancı Alilerin siyah beyaz televizyonu vardı, Babası taaa Alaman’dan getirmişti izine gelirken, Bizim ise sadece siyah beyaz bir hayatımız, Küçücük evimizden çıkar, Küçük Ev’i seyretmeye giderdik Alilere, Bir de hayvanlar alemini, “Bu hayvanlar oraya nasıl girmiş.” diye, Ali’ye çok sormuştum, Her defasında, “Bu gâvurdan geldi, Onlar sokmuş içine.” derdi... Benim hiç renkli rüyalarım olmadı, Bisikletim de, Ben bayramlarda çokça, Harçlık da alamazdım, Çocukça ama safçaydı benim aşklarım, Ne zaman birine aşık olsam, Taliplisi de çoğalıverirdi, Az mı kavga etmiştim sokak itleriyle, Yenilen nedense yine ben olurdum, O zamanlardan tanırım mağlubiyeti, Bir de gönül acısını, Platonik bir sevdaydı benimkisi, Ama hiçbir zaman politik olmamıştı... Derken seksenli yıllara gelindi, Yasaklıydı liderler, Bildim bileli Demirel ile Ecevit küs idiler, Bir o, bir bu sırayla koltuk değiştirdiler, Asırlar sonra şükür onlar da gittiler... Her günümüz bir öncekinden daha kötüydü, Babam yine perişan, yine dert yüklüydü, Geçmişimizi arıyorduk mazi de olsa dünler, Hep düşünürdüm, neredeydi Kanuniler? Nereye gitmişti Fatihler? Çocukluğuna tekrar dönmek ister misin? deselerdi, Cevabım her şeye rağmen yine de evet olurdu, Hiç olmazsa o zamanlar domatesler hormonsuz, İnsanlar namuslu, sevgiler ölümsüzdü, Şimdi ne ağız tadı kaldı tadılacak, Ne sevgi kaldı sonsuza değin yaşatılacak, İnsanlar riyakâr, sevgiler zahiri, Bana dünümü verin, Bir de babamı, Bugünler sizlerin olsun... Vecdi Murat SOYDAN (Yaşanmamış Aşkların Şairi) 18/05/2004-Beylikova-ESKİŞEHİR |
Her gününüz bayram gibi olsun...
.............................................. Saygı ve selamlar..